17. Bölüm ''Silah''

10.7K 902 406
                                    

17

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

17. Bölüm "Silah''


16.07.2023   14:24    Senin bir adın aşk, bir adın hayattır...    Nazım Hikmet
_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Kulaklarında hala silah sesleri çınlarken zihni ağır ağır uyanmıştı bulunduğu gerçekliğe Ahuzâr. Beyninin içindeki çatışmayı bastıran makina ötüşleri, fark edilecek derecedeki sessizlik, serinlik ve kolunda hissettiği ince sızı! Vurulmuşum! Vallahi billahi vurulmuş! Aha da yoğun bakıma almışlar beni! Allah'ım kurbanın olayım şu ditleyen makina diiiiit diye susup kalmasın henüz ölmek için çok gencim ! Üstelik böyle cenabet cenabet! İç sesiyle verdiği savaşın arasında kaşlarını korku ve endişe ile çatmış, acı çeker gibi inlemeye başlamıştı. Gözkapakları neden bu kadar ağırdı? Onları kaldırabilmek için vinç mi kiralamalıydı? Vücuttaki en ince deri değil miydi bu gözkapakları kardeşim? Uzun kirpiklerini kıpırdatmaya çabalamış , kaşlarını havalandırmış , nihayetinde resmen gözpınarlarına yapışan gözkapaklarını aralamayı başarmıştı. Fakat daha açar açmaz irislerine değen beyaz ışıklar yeniden kapanmasına sebep olmuştu. Neyse, bir defa açmıştı ya yine açardı!  Gözlerini açmaya çalışırken fark ettiği bir gölge ile kupkuru hissettiği dudaklarını da aralamıştı.

-Neredeyim? Öldüm mü? 'demişti bir ölüden farksız kısık sesiyle. Gölge hareketlenip ona doğru yaklaşmış, yaklaşmış, nihayetinde bulanık görüntü git gide netleşirken Belfü'nün sıfır makyajlı suratı ve ön kısmına bigudiler sarınmış saçları ortaya çıkmıştı. Üzerindeki mor saten sabahlığının yakalarını düzeltirken salık kalmış saçlarını mağrur bir ifadeyle savurmuştu geriye.

-Evet! Cehennemdesin! Bende buraların en seksi zebanisi!'

Duyduğu cıvıldama ile hafifçe gülerken nihayet kendine gelmeyi başarmıştı. Ela gözleri etrafa dönüp bulunduğu yeri şöyle bir süzmüştü. E burası herhangi bir hastanenin yoğun bakım ünitesi değildi. Burası bildiğin Kuzgun iniydi! O serinlik ve sessizlik burasının her daim mevcut olan özelliklerindendi. Makina sesleri ise odada bulunan zibilyon tane bilgisayar ve bilgisayar türevinden yükselmekteydi. Doğru tahmin ettiği tek şey ise kolundaki serumdu! Nitekim onu da kıkırdayarak yanına eğilen Belfü sessizce çıkarmış ve yerine yuvarlak bir yara bandı yapıştırmıştı. Anımsadığı tek şey çatışmanın ortasında araba kullandığıydı. Buraya nasıl gelmiş, bu siyah deri koltuğa nasıl yatmış tek bir fikri dahi yoktu. Üzerine örtülen ince pikeyi hafifçe ittirip oturur pozisyona geçmişti. Üstünde hala kırmızı saten elbisesi vardı. Ve elbise bu kadar kırışmışken Allah bilir sıfatı ne haldeydi? Toprak yutmuş gibi kuru hissettiği boğazından kısa bir yutkunma geçmişti.

Ahufigân & Müptelâ 🔥 (KuzgunlarSerisi 1-2)   >TAMAMLANDI<Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin