Bölüm 20

92 13 8
                                    

Yapılacak şey var, yapılmayacak şey var. Söylenecek yalan var, susulacak zaman var. Ve gidilecek anlar var, kalacak insanlar var.

Ama o gitmişti.

Geride bıraktığının ne halde olduğunu bile bile giden insan, geride bıraktığını kaybetmeyi göze almıştır her zaman.

Giden o, geride kalansa bendim.

Şimdiyse Ali'nin kiraladığı bir evin bahçesinde tekerlekli sandalyede oturuyordum. Yalnız kalmayı istemiştim. Çünkü kuru kalabalığın bir anlamı olmadığını artık biliyordum.

O gideli tam kırk beş gün olmuştu. Bir buçuk ay.

Kendimi yeniden bir hiç gibi hissedeli kırk beş gün olmuştu.

Herkes gidiyordu. Herkes terk ediyordu.

Artık aylar yılları kovalamıyordu benim için. Saniyeler dakikaların peşinden sürünüyordu.

Çünkü ben bu hayatta kimsenin kimsesi olmayı başaramayan, gereksiz bir varlık gibi hissediyordum.

Ellerimle ayaklarıma sert bir yumruk geçirdim. "Sen neden gittin peki?" diye fısıldadım.

Buraya geleli tam bir ay olmuştu. Hastaneden uyandıktan sonra doktorların isteği üzere iki hafta gibi bir süre orada kalmıştım. Taburcu olduktan sonraysa yalnız kalmak istemiştim. Bu yüzden canım abim bana epey karşı çıkmasına rağmen kıyamadığı için kabul etmişti. Ama sonra bu halde nasıl yapacağım diye düşünüp çözüm olarak başıma bir adet bekçi dikmişti.

"Ay kuzum sen burada ne yapaysun?" diyerek bana yakınlaşan ses benim canım bekçim Fadime teyzeydi.

"Hava alıyorum Fadime teyze." dedim.

Karşıma geçip kaşlarını çattı. "Ha bu havada hava mi alinur da! Yağmur yağiyi görmey musun?! Hadi içeri gir bakem."

"Ben gerçekten hava alıyorum. Hem yağmuru da seviyorum." dedikten sonra başımı yana yatırıp "Hem sen yine niye şiveli konuşmaya başladın?" diye sordum.

"Sa mı soracam nasil konuşacağimi.. Şive benum değil midur?"

"Şive senin değil, Karadenizin." dememle daha da sinirlendi. Başka bir zaman olsa bu hali beni güldürebilirdi.

"Uy nenem," derken eliyle yüzünü ağzını kapattı. "Ee ben neyum?"

"Ben seni anlamıyorum." dedim en sonunda.

"Nesini anlamıyorsun? Aynı dil konuşuyoruz. Ben sana seni anlamıyorum dedim mi? Demedim. Ee sen neden beni anlamıyorsun. Bak şimdi-" derken sanki bir şeyin farkına varmış gibi durdu. "Uyy ee ben nasil öyle gonuşdum da!"

Bu haline büyük bir kahkaha attım. Uzun zaman sonra içten gülmüş olmam yüzümde buruk bir tebessüm bıraktı. Bu halimi gören Fadime teyze bana üzülmüş bir şekilde baktı.

"Hadi içeri." diyerek arkama geçip tekerlekli sandalyemi içeri doğru itti.

Bahçe kapısı mutfağa açıldığı için şuan mutfaktaydık. Ev ormanın içinde olduğundan çok sessizdi. Şehrin gürültüsünden uzaktı. O kadar olanlardan sonra sessizlik ilaç gibi gelmişti.

Sandalyemi mutfak tezgahının önüne çeken Fadime teyze karşıma geçip "Ee söyle bakalım kahvaltıda ne istersin." diye sordu gülümseyerek.

"'Hiç bir şey' desem?" diye sordum.

"Yumurta istiyorsun yani." dedi ve kafasını sallayıp buzdolabına yöneldi ve elinde iki yumurtayla geri döndü.

"Aç değilim ama." diyerek daha isyan etsemde bir etkisi olmadı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 29 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

QuerenciaWhere stories live. Discover now