ilk tanışmamız değildi

204 11 0
                                    

Derin bir esnemeyle yatakta gerindi. Yaşı ne kadar genç olursa olsun her gerindiğinde vücudundan gelen kıtırtılara engel olamıyordu. Bazı şeyler tamamen genetikti, ne yaşınıza ne spor yapmanıza bakmazdı. Ağrılar olmasa bu sesleri umursamazdı Jeongseong ama işte, ağrılar... Yanında uykuya dalabilmek için sesli hikaye ekranı hala açık olan telefonundan saati kontrol etti. Biraz geç kalmıştı uyanmak için ama sorun değildi, acele ederse okula geç kalmayacaktı. Telefonunun şarjı yine bitmek üzereydi. Her gün bir meydan okumaydı Jeongseong için, şarjı bugünü de geçirmeye yetecek mi, zor bir anda şarjsız bir telefonla ortada kalacak mı... Dışarıda telefonsuz kalmak onun için kabus gibi bir şeydi, yine de bir powerbank almamakta ısrarcıydı. Aslında almak istiyordu, parasını bile ayarlamıştı, sadece o an bir türlü gerçekleşmiyordu. Jeongseong yataktan bir hışımla kalktı ve dönen başıyla yaptığı bu hareketi sorguladı. Neyse ki böyle şeylere çok takılan biri değildi. Hı oldu evet hı nolmuş yani e oldu noldu düşünce yapısına sahipti. Sabah rutinini yaptıktan sonra evden çıkmak için hazırdı. İyi görünmek onun için elzemdi ama onun için önemli olan iyi görünürken fazla vakit harcamamaktı, yoksa büyüsünü kaybederdi ve onun uykusundan çalmak demekti, ki o zaman çok sinirli olurdu. En sevdiği ayakkabısını, mavi klasik converse, giymişti ki bisiklet anahtarını sehpada unuttuğunu fark etti. Malum converseler o kadar da kolay giyilen ayakkabılardan değildi, eh her gülün bir de dikeni olurdu. Hazır annesi uyuyorken ayaklarını kaldırıp dizleri üzerinde emekleyerek sehpaya doğru yol aldı. Anahtarları alınca gelen o sevinç dalgasıyla gayrı ihtiyari ayağa kalktı. Ne yaptığını fark edince hızlıca büyük adımlar atarak kendini kapının dışına attı. "E, ne anladın şimdi?" diyerek emeklerinin boşa çıkmasını yargıladı kendi içerisinde. Omuz silkip çantasını kaptığı gibi kapıyı kapattı. Biraz vakit kaybetmşti, artık hızlı olması gerekiyordu. Sınıfa zilden sonra girmek istemiyordu, bir sabah için kaldırabileceğinden oldukça fazla bir gerginlikti o. 4 katı hızlıca merdivenlerden indikten sonra binalarının demir kapısına bağlı bisikletini çözdü ve yola koyuldu. Otobüs kartını kaybettiğinden beri bisikletle okula gdiyordu. Yeni kart çıkartmak için gideceği yer kullandığı her yola ters tarafta kalıyordu o yüzden bir türlü çıkartamamıştı. Neyse ki bisiklete binmeyi çok severdi. Ayrıca mavi bisikleti ayakkabılarıyla ve lacivert okul formasıyla oldukça uyumluydu. Kahverengi çantası biraz göze batsa da onun için bir sorun değildi, ona kalsa güzel bir harmoni oluşturuyorlardı. Moduna uygun bir şarkı bir türlü çalmadığı için kenara çekmek zorunda kalmıştı. Direkt bir şarkı aratmak yerine o hissi aldığı bir şarkı gelene kadar sıradakini çal tuşuna basıp durdu. Hala geç kalıyordu ama bu önemli bir durum olduğu için pek de umursuyor gibi görünmüyordu. Yaklaşık 15-20 sarmadan sonra sonunda bir şarkıda ikna olup yola devam etti. Yolda sürmekten biraz tırsmasa daha hızlı giderdi ama bunu yapabileceğini sanmıyordu, en azından geç kalmaktan daha iyi bir nedene ihtiyacı vardı, mesela köpek kovalayabilirdi. Düşündüğü şeyi çağırmaktan korktuğu için kafasını sallayıp o fikirleri kovdu aklından.

Okul görüş alanına girmişti ki çalan zil sesi kulaklarını doldurdu. Bu sefer hızını biraz arttırmıştı. En azından hocadan önce girebilirdi. Okul bahçesine girip bisikletleri kilitleyecekleri demirlere gitti. Bisikletten inmişti ki kilidini bulamadı her zamanki yerinde Hızlandığı anda düşürmüş olmalıydı. Jeongseong bir okula bir yola 2 3 kere hızlıca baktı. Hemen mantıklı bir karar vermeliydi ancak stresten düşünme yetisini kaybetmişti. Şimdi çalan öğretmenler zili ise onu daha çok strese sokuyordu. O an en mantıklı gelen şeyi yaptı ve kemer yerine bağladığı kahverengi fularını çıkartıp bisikletini bağladı. Kimse birinden böyle bir şey beklemeyeceği için dikkat edilmeyeceğini düşündü. Daha fazla vakit kaybetmeden olabildiğince hızlı okula koştu. Neyse ki sınıfı 1. kattaydı, fazla merdiven çıkmayacaktı. Tam kendi katına varmıştı ki dersin hocası içeri giriyordu. Daha hızlı koşsa da kapı çoktan kapanmıştı. Birkaç saniye ile kaybetmişti. Oflayarak kapıyı çaldı ve gürültüden fark edilmemeyi umdu. Başarısız olmuştu herkesin gözü yerine oturana kadar onun üzerinde kalmıştı. Zaten gürültünün içine saklanmayı düşünmek nasıl bir mantıktı ki? İkisi de aynı duyuya hitap etmiyordu. Tek tesellisi öğretmeninin bunu sohbet konusu yapmamasıydı. Sıra arkadaşı Soobin'in yanına oturduğu gibi nefeslenmek için kafasını omzuna koydu. Bacakları yorulmuş, ciğerleri şişmişti. Su içse iyi olacaktı. Şişesini çıkarıp kana kana su içti. İçerken petten katır kutur sesler gelmişti. Bu onun için bile fazlaydı. Utançtan yanakları pembeleşti. Şanslıydı ki koştuğu için zaten yüzü kırmızıydı, o yüzden fark edilmedi. Tabi Soobin dışındakiler tarafından. Soobin onun haline kıkırdıyordu çoktan. Jeongseong ona yüzünü ekşitip önüne döndü. Gören de sessiz, sakin, aklı başında biri sanardı onu. Jeongseong yine dışı sizi içi beni yakar diye geçirdi içinden. Derse odaklanma vakti gelmişti artık, çantasından defterini çıkarttı ve eliyle kalemliğini yokladı. Bulamayınca telaşlandı, onu da mı unutmuştu yoksa. Kafasını adeta çantasına gömüp kalemliğini aradı. Buradaydı işte. Siyah bir kalemlikti. Ön yüzünün yarısı beyazdı ve alt alta 3 kere smile yazıyordu siyah harflerle. Diğer siyah yüzünde ise beyaz bir gülücük vardı. Gülücük biraz salağa benziyordu, kimseye bunu kanıtlayamazdı ama öyleydi işte. Bu durum ise onu çok eğlendiriyordu. Salağa benzeyen şeyleri garip bir şekilde seviyordu. Kalemliği ile aşk yaşamayı bırakıp fermuarı açtı. Kalemleri karıştırıyordu ancak bir türlü uçlu kalemini bulamıyordu. Bir terslik çıkacağı belliydi zaten. Jeongseong yavaştan dolmaya başlayan tahtaya bakıp kalem arayışına girdi. Soobin'e dönmüştü ki yanındakinin bırak yedek kalemi kalemliği bile yoktu. Bir kalem bir de mavi tükenmez kalemi çantasına atıp geliyordu. İyi tarafından kalktıysa eğer bazen silgi de getiriyordu. çoğu zaman onu da kendisinden araklanırdı. Öndekilerden isteyecek oldu ki iki kızla da geçen gün kavga ettiklerini hatırladı. Öylece etrafa bakınırken arka çaprazında oturan çocukla göz göze geldiler. Sunghoon ile fazla bir iletişimleri yoktu, ama kalem istemekten de zarar gelmezdi. "Yedek kalemin var mı?" diye fısıldadı. Sunghoon başıyla onayladı. Kısa süreli bir duraksama yaşandı ve Sunghoon defterine dönüp yazmaya devam etti. Herhalde anlamadı diye düşündü ve şansını tekrar denedi. "Alabilir miyim? Kendiminkini evde unutmuşum da." Çocuk kısa bir bakış atıp yazmaya devam etti. Jeongseong şoka girmişti. Biraz zıt biriydi Sunghoon, bunun farkındaydı. Yine de kendisine kin besleyeceği bir durum yoktu ki. Sanırım o da tersinden kalkmıştı Soobin gibi. Ne de olsa sıralarında herhangi bir silgi bulunmuyordu. Konuşmayı duymuş olacak k Sunghoon'un arkasında oturan Chaewon konuya dahil oldu. "Benimkini alabilirsin Jeongseong." Chaewon kalemliğini karıştırmadan önce ikili birbirine gülümsedi. Chaewon yedek kalemini uzattığında Jeongseong teşekkür edip almak için uzandı. Kalemi almadan önce Chaewon'un elindeki kalemi Sunghoon kapmıştı. Jeongseong duruma şaşıramadan Sunghoon etrafına kağıt sarılı kendi yedek kalemini Jeongseong'un eline tutuşturdu. Chaewon ve Jeongseong ne olduğunu anlamaz bir şekilde bakıştı. Olan Chaewon'un kalemine olmuştu, artık kalemini Sunghoon'a kaptırmıştı. Geri isteyip istememek arasında gidip geldi ve cesaretini toplayamadığı için sonraya ertelemeye karar verdi. Jeongseong ise kısa bir teşekkür mırıldanıp önüne döndü. Tuhaf biriydi. Kendisinin başına gelmediği için belki de bu derece tuhaf olduğunu daha önce fark etmemişti. Kalemin sarılı olduğu kağıdı daha rahat yazabilmek için çıkardı. Zaten kağıt ne alakaydı ki? O sırada kağıtta yazı yazdığını fark etti. "you owe me" yazıyordu. Jeongseong'un gözleri ve ağzı harmonik bir şekilde açıldı. Gülen bir tıslama çıkmasına engel olamadı. İçinden sadece "waoww" diyordu. Şaka gibi bir çocuktu cidden Sunghoon. Sırf kendisi ona borçlansın diye yaptıklarına baktıkça şaşırıyordu. Vakti olsa tüm ders şaşırır ve içten içe karakterini yargılardı ancak matematik hocaları tahtayı her an silebilirdi. Zaten 2 soruyu da kaçırmıştı, daha fazla oyalanmasa iyiydi. Yine de pis bir yan bakış attı Sunghoon'a. Şimdi derse odaklanabilirdi.


o benim mandalinamdı , jayhoonWhere stories live. Discover now