sözlere değil kendime inanmalıydım

30 6 3
                                    

Jeongseong oradan oraya telaşla yürürken "Vakit geldi, vakit geldi!" diye söyleniyordu. Ne Soobin ve Jake hatta ne de Yeonjun onu sakinleştirebiliyordu. O kadar heyecanlıydı ki gözü hiçbir şey görmüyordu. En sonunda başı dönen Soobin kollarıyla Jeongseong'u hapsetti. "Dur artık Jay, kusucam bak." Soobin'in tehditi çok gerçekçiydi o yüzden durdu Jeongseong. "Ne yapayım yerimde duramıyorum. Çok güzel olacak değil mi?" Hepsi başlarını sallaya başladı. "Bir kere dansında ben yardımcı oldum. Sence kötü olma ihtimali var mıdır?" Yeonjun iddialıydı, içi dolu bir iddia olduğunu da biliyorlardı. "Şimdi git hazırlan bak yetişemezsin sonra. Biz de dışarı çıkalım, senin kaçırdığın eğlenceyi görmem lazım ki sonra sana hava atabileyim." Jake her şeyi yarışa çevirmezse olmazdı zaten, ama haklıydı. Arkadaşlarına sürpriz olsun diye daha hiç hazırlanmamıştı. Nereden baksan yarım saat sonra onlardaydı sıra ve Jeongseong'un halletmesi gereken çok şey vardı. Arkadaşlarına sarılıp güç aldıktan sonra onları yolcu etti. Kapıdan uğurlarken Sunghoon da yandaki kendi kulübüne giriyordu. Birkaç saniye durup bakıştılar. Ardından Jeongseong kapıyı onun yüzüne kapatmıştı. Bu oldukça iyi hissettirdi. Şimdi keyifle hazırlanabilirdi. Önce üstüne naylon bir poşet geçirdi. Saçını geçici boya spreyi ile boyamaya çalıştı, tek başına işin altından kalakmayacağını anladığında yeni mor olmuş arkadaşı Sunoo'dan yardım aldı. Özenle Jeongseong'un saçlarını da maviye boyadılar. Sunoo bu konuda Jeongseong'dan daha heyecanlı görünüyordu, hoş o her zaman heyecanlı görünüyordu. İşleri bitince kıyafetlerini giymeden kuruması için biraz beklemeye karar verdi. Üzerindeki poşetle etrafta koşturmaya başladı, teorisine göre böyle daha hızlı kuruyacaktı. Etrafta koştururken yanlışlıkla birine çarptı. "Özür dilerim Beomgyu hyung." Başı dönüyor gibi görünen Jeongseong'u tutup sorun olmadığını söyledi Beomgyu. "Waooww, saçların efffsane olmuşş. Bizim velede bak sen helee." Beomgyu yersiz bir şekilde bunu bir gurur meselesine çevirip üstlenmişti. Jeongseong teşekkür etti, ama Beomgyu susmak bilmiyordu. Kendi gösterilerini anlatmaya başlamıştı. Jeongseong daha çok tanımıyordu ama bir kere Beomgyu'ya yakalandınız mı onun çenesinden kurtulmak bir hayli zordu. Bunu bilen Heeseung zavallı Jeongseong'u kurtarmak için Beomgyu'yu çekip aldı ve bir kez daha Jeongseong'u kendisine hayran bıraktı. Jeongseong'un saçı artık kurumuştu. Önce platin rengi pantolonunu giydi ki normal pantolonunu bu renge boyamak oldukça çileli bir süreç olmuştu. Her yeri mahvettiği için annesinden sağlam bir sopa bile yemişti. Daha sonra koyu mavi renkli deri ceketini üstüne geçirdi. Ceketinden kestiği bir bir buçuk karışlık parçayı da beline bağladı. Şimdi sıra saçını yapmaktaydı. Alnının önüne düşen perçemini ikiye ayırdı ve her parçanın başına küçük örgüler ördü. Bolca sprey sıkarak alnını açtığı saçlarını sabitledi. Hazırdı. Mor, yeşil ve pembe renkleriyle kendine has tarzını ortaya çıkaran Sunoo, beyaz saçlı Ningning ve kafasındaki rozetlerle süslenmiş orijinal beresiyle Giselle onu bekliyordu. Hepsi birbirine sayısız övgü yağdırıyordu. Maalesef ki bu seansı çok uzatamadan sıraları gelmişti. Hazırladıkları sahne süsleri, kutular, saman dekorları, çarşaflar ve elmalar, bahçeye götürülmüştü bile. Jeongseong heyecandan nefes dahi alamıyordu. Sadece arkadaşlarının tepkilerini düşünmek bile yerinde tepinmek istemesine neden oluyordu. Dışarıdan bir ses onları çağırdığında birbirlerine son kez sarılıp "fighting" diyerek üst üste koydukları ellerini havaya kaldırdılar. Arkadan şarkı başladığında dörtlü ellerindeki duvar boyalarını sallayarak bahçeye çıktılar. Daha önceden bir çarşafa yazmış oldukları LONG LIVE EVIL yazısını yeni yazıyormuş gibi üstünü boyadılar. Dörtlünün de arkadaşları onların tiplerini gördükleri anda bağırmaya başladılar. O kadar bağıroyordular ki etrafta koca bir gürültü olmuştu ve birçok kişinin dakkatini çekmiş onları izlemeye gelmişlerdi. Özellikle de Ningning'in arkadaşları ve Soobin ile Jake'in cırtlak sesleri kalabalıktan seçikebiliyordu. Jeongseong gülmek istedi ama profesyonelliğini bozamazdı. Önce Sunoo başlayacaktı şarkıya. Bu arada diğerleri çarşafların etrafında geziniyordu. Sunoo tam bir sosyal kelebekti. İzleyiciler arasına arkadaşlarını yerleştirmişti. Aslında bu orijinal planda yoktu, Heeseung'a bahsettiği sürpriz buydu. Seyircilerle tartışır gibi yapıyordu ve bu seyircinin heyecanını kamçılıyordu. İç içe bir şov oluyordu. Biraz sonra sıra Jeongseong'a gelince Jeongseong çoktan arkadaşlarının önündeydi bile. Onlara planını söylememişti ama Jake'i delirteceğinden emindi. "can you blame me, i never got no love" sözünü söylerken Jake'e yaklaşıp çenesini nazikçe eliyle kavradı. Elini çenesinden sürterken de Soobin'e göz kırptı. Herkes çığlık atıyordu. Jake ise bayılıyor taklidi yapıp kendini Soobin'in kucağına bırakmıştı abartılı bir şekilde. Bu ise Jeongseong'u oldukça tatmin etmişti ve yine yanağının sağa seyrilmesine engel olamamıştı. Ningning ve Giselle şaşırtıcı bir şekilde oldukça çeviklerdi. Jeongseong provalarda yeterince "mommy sorry, mommy" diye haykırdığı için şimdi kendini tutabiliyordu ancak sahnede daha çok kendilerini verdiklerinden olsa gerek daha çekici geliyorlardı gözüne. Attıkları taklalar, zıplamalar hatta Giselle'in ipe tutunup sallanması oldukça ateşliydi. Herkesin dibinin düştüğüne emindi. Sıra ortaya geçip dans etmelerine geldiğinde oradan buradan çıkan dans kulübü üyeleri ile harmoni içerisinde dans ettiler. Sonunda gösterileri bittiklerinde Jeongseong çıkardıkları işten gurur duyuyordu. Hiçbir şey korktuğu gibi gitmemişti. Arada sesi kaymıştı ama bunu belli etmemişti bile. Bu onu daha çok memnun ediyordu çünkü sahnede görevi hatalarını saklayabilmekti. Herkes bağırıyor ve alkışlıyordu. Sunoo bu duruma mutluluktan ağlayacaktı. Hepsi arkada ne dalga geçecekti ama bununla. Eğilerek selam verip sahneden ayrıldılar. "The biggest flirt award goes toooo Park Jeongseong!!" içeri girer girmez Ningning bağırmıştı. "Seni fena ya kalbine indirdin yakışıklılarınn." Giselle konuştu. "Yok ya n'olcak onlardan, arkadaşım onlar benim." bu açıklama durumu daha anlaşılır kılmıştı. "Ben de diyorum sahnede ne girdi bu çocuğun içine." Ningning gülerek konuştu. "Peki Sunoo ile aynada birbirinize bakarak 'mirror mirror on the wall, whos the baddest of them all' dediğiniz sahneee" "Bu kadar çekici olacağını hayal etmemiştimm!" kızlar sürekli zorbaladıkları oğlanlara şimdi deli gibi fangirllük yapıyorlardı. "Asıl sizzzz, o hareketler falan sayenizde hetero erama geri dönüyordum." Sunoo heyecanla konuştu. Birbirlerine övgüler yağdırmaları yine bir gösteri ile kesilmişti. Tiyatro kulübünün diğer gösterisindeydi sıra. Jeongseong bunun için oldukça heyecanlıydı. "Hadi seyircilerin arasına geçip izleyelim. Heeseung hyungu merak ediyorum." Jeongseong heyecanla konuştu. "hyungcu çıktı bu da." Giselle sanki kendisi öyle değilmiş gibi dalga geçti. Hızlıca dışarı çıkıp sahneyi izlemeye başladılar. Heeseung deri ceketiyle ortaya çıkmıştı. Jeongseong bir sürü kız çığlığı duyuyordu ama o da neydi öyle? Bir ses çok tanıdıktı. Kafasını çevirdiğinde o sesin sahibini gördü. "Ovv, hayır, hayıırr." Şimdilik erteleyecekti bunu. Daha sonra başının ağrıyacağı kesindi. Heeseung şarkıya girdiği anda nefesi kesildi Jeongseong'un. Bir insan bu kadar... Bu kadar mı iyi olurdu. Başka bir şey düşünemedi bile.Sadece hayranlıkla izlemeye daldı. Bir ara sandalyeyle bir şeyler yapmıştı ama Jeongseong algılayamıyordu, sadece seyrediyordu. Daha sonra birden gözler Siah'a döndü. Jeongseong ağzından "waoww" nidasının çıkmasına engel olamadı. Çok güzeldi, başka ne diyebilirdi ki. Sıra Beomgyu'ya geldiğinde birden ortamın aurası değişmişti. Sadece adım atması bile ortamı eğlenceli kılıyordu. Geldikten kısa süre sonra Beomgyu yanağını parmağıyla patpatlayarak Siah'ın öpmesini istedi. Siah gerçekten öpünce kopan çığlık takdire şayandı. Kızlar ve Sunoo yerlerinde zıplayıp hala daha bağırıyorlardı. Yoksa onları shipliyorlar mıydı? Bu konuyu sormayı aklına not etti. Kapanışı üçü birlikte düet yaparken diğer üyeler ve dansçılarla birlikte koreografilerini tamamlayıp selam verdiler. Jeongseong bir gün Heeseung hyungu gibi olur muydu onu düşünüyordu alkışlarken. Ayrıca siyah deri ceket giyen ve saçlarının yarısı jöleli erkeklerden hoşlandığına karar vermişti. Büyük alkış tufanından sonra dörtlü ayrılıp kendi arkadaşları ile vakit geçirmeye karar vermişti. Jeongseong arkadaşlarının yanına vardığında özellikle mavi saçıyla ilgi toplamayı düşünmüştü ama kendisini bırakıp kıpkırmızı olmuş Jake ile ilgilenmek durumunda kaldı. Yeonjun onun bu halini ilk kez gördüğü için endişelenmiş olmalıydı ki ona su içirmeye çalışıyordu. "İmdat ya imdaatttt!!" Jake Soobin'in kollarında kendin sağa sola atıyordu. Jeongseong kahkahayı basınca sonunda fark edilmişti. Soobin onu gördüğü gibi Jake'i bırakıp arkadaşına sarılmıştı. Yere düştüğü için canı acıyan Jake tekrar bağırırken onu umursayan bir tek Yeonjun vardı. Cidden sadece Yeonjun vardı çünkü kendisi bile şu an Jeongseong'u daha çok umursuyordu. "HA Rİ KAY DINNN!!!" Soobin arkadaşını kolları arasında ezmeye çalışırken bağırdı. Jeongseong ne kadar boğulsa da kurtulmaya çalışmayacaktı, çünkü ne kadar çalışırsa Soobin o kadar inada bindirip onu bırakmayacaktı. "Anne iki tane damat getirebilir miyim sana? Biri mavi boncuk olandan." Jake arkadaşının saçlarını karıştırıp sarılmaya katılmıştı. Uzun bir süre tebrik alıp her bir saniyesini akıllarına kazımış arkadaşlarından ne kadar iyi olduğuna dair yorumlar duyduktan sonra Yeonjun araya girmişti. "Yeter salın bir çocuğu." Yeonjun Jeongseong'u iki çift pençeden sıyırıp kendine çekti. "Ne o biraz da sen mi öveceksin?" Soobin alayla sorsa da Yeonjun gayet ciddi bir şekilde "evet" diyip biraz da kendi başına şımartmıştı onu. Jeongseong için hava hoştu o yüzden hiç sesini çıkartmıyordu. "Bence seni O Ses'e katıldırtalımmm!" Jake yine tüm zekasını konuşturup dahiyane bir fikir atmıştı ortaya. Ne yazık ki bu sefer Soobin'i de yanına almıştı. "Evet evet kesinliklee!" Jeongseong gülüyordu ama arkadaşlarının ciddi olduğunu görünce biraz tırsmıştı. Bu sefer kafaya bunu takmışlardı ve bu durum oldukça tehlikeliydi. "Abartın abartın, isterseniz direkt jüri yapsınlar beni." Jeongseong ne kadar dalga geçse de üstün zekalı arkadaşları ciddiye alıp bu konuyu düşünmeye başlamışlardı. "Uff tamam saçmalamayın, yapmayacağız tabi ki de öyle bir şey. " Şimdi kısa süreli bir yapacağız/yapmayacağız tartışması dönecekti. Yeonjun el atmazsa susmayacaklarını bildiği için araya girdi: " O zaman şöyle yapalım, bir iddiaya girelim. Kaybederse videosunu göndersin, kazanırsa..." Yeonjun'un sözü Jake tarafından bölündü: "Heeseung tatlı çöreğimle aramızı yapsın." adeta gözleri kalp kusuyordu Jake'in. "E bu bana her türlü lose-lose oluyor ama." Jake omuz silkip inat etti. "Tamam o zaman kazanırsam bir gün boyunca Heeseung hyungun peşinden ayrılmayacaksın." Jake her ne kadar duygularını dışarı oldukça belli ederek yaşayan biriyse de o durum sadece arkadaşları arasında geçerliydi. Üçü de çekingen tiplerdi ama Jake gerçekten utangaç biriydi. Jeongseong sinsi bir plan yaptığını sanıyordu ki birden dank etti: "Heyyy!!! Sen niye hep benim favori hyunglarıma kafayı takıyorsun ya. Önce Yeonjun hyungaskim şimdi de Heeseung hyungum. Piss off!!!" Jeongseong cırlarken Soobin "Ağlayın ezikler, Yeonjun benim" bakışını atıyordu yine. "Tamam canım al senin hyungun olsun, ben zaten oppam olsun istiyorum." Jake iki elini kenetleyip yanağına yasladı ve uzaklara daldı. Arkadaşları kusma sesleri çıkartırken Jake de şakasının ne kadar kötü olduğunu fark etmişti ama geri adım atmazdı o asla. Eh ayrıca ne demişler her şakanın altında bir gerçeklik payı da yatarmış. "O zaman iddiayı söylüyorum maviş, yarın yemekhanede gidip Sunghoon'un yanına oturuyorsun ve öğle arası boyunca ona tek sinirli kelime sarf etmiyorsun, kapiş?" "Soobin'in s'si sinsirelladan geliyormuş demekk!" Jeongseong çatık kaşlarıyla söyledi. Jake ise ona gülmeye başladı. "5 dakika bile dayanamaz diyorum. Şimdiden katılacağın şarkını seç Jayyyaa~" Jake ağzını yaya yaya konuşunca Jeongseong elinn tersiyle tokat atmak istedi. Bu çocuk Heeseung hyunguna tutulmamış mıydı? Ona yaranması gerekirken yaptığına bak! Jeongseong'un da inadı onlarınkinden geri kalır mıydı hiç? Kabul etti teklifi. Dayanacaktı işte, sırf arkadaşları zort olsun diye susacaktı.



İti an çomağı hazırla, derlermiş. Sunghoon pisliğin tekiyim adlı şiirini okumak için olsa gerek yanlarına gelmişti. "Dikkat, kafanızı koruyun mavi boya tenekesi düşme tehlikesi." Sunghoon ve adını öğrenmeye dahi gerek duymadığı arkadaş tayfası kendilerince komik şaka yapmışlardı. Ellerini kafalarına siper ederek yanlarından geçtiler. "Dur Sunghoon bekle!" Jeongseong arkasından hızlı adımlar atarak yetişti Sunghoon'a. Elini cebine atıp bir şey aramaya başladı. "Ah bekle Hoonsung, buralarda bir yerlerde olacaktı." Sunghoon adının yanlış söylenmesine sinir olmuştu. Eh, hak ediyorsun ama. diye geçirdi Jeongseong içinden. "Ah! Buldum işte." Jeongseong Sunghoon'un elini tuttu ve avucunu açtı. Cebinden çıkardığı çeyrekliği Sunghoon'un avucuna koydu ve itici olmaya çalışarak kocaman gülümsedi. "Para atıyorsun şaka yapıyorsun dimi ahahahha şakamatik seni." Jeongseong elinde duran Sunghoon'un kapalı yumruğunu patpatladı ve kendinden emin bir şekilde arkadaşlarına doğru ilerledi. Sunghoon'u sinir etmeyi başardığı için kendiyle gurur duyuyordu. Artık o da böyle oynayacaktı, görünen o ki Sunghoon'un anladığı tek dil buydu. Eh, bir de yarın vardı tabi. Madem o zaman susacaktı bari şimdiden içini boşaltsaydı. Şimdi keyifle şenliğin tadını çıkarabilirdi.







________________

Jeongseong, Sunoo, Ningning ve Giselle'in gösterisini merak edenler descendants rotten to the core; Heeseung, Beomgyu ve Yooa'nınkini de teen beach movie cruisin for a bruisin yazarak youtubedan izleyebilirsiniz. Yazarken temsil aldığım videolardı, siz de karakterleri değiştirerek hayalinizde canlandırabilirsiniz<3

o benim mandalinamdı , jayhoonWhere stories live. Discover now