39 | Araf

124 51 25
                                    

Yazar'dan;

Oğuz'un hayatı diğerlerine göre oldukça sıradandı aslında.

Oğuz yalnızdı. Bütün diyarların ortasında, yalnız bir adamdı o.

Doğumda ölen bir anne, masum bir çocuğa nefret duyan bir baba, kollarında ölen bir aşk...

Tek varlığı atan kalbi olan bir muhafızdı o.

Ve bir de Avcı...

Kız kardeşi.

Kendini kötü hissettiğinde yanına sıvışıp saçlarını okşamasına izin verdiği kız kardeşi.

Turunculuklar serpilmiş kahve saçlarıyla birilerinin oynamasını çok severdi, Oğuz. Topraktan gelen olarak doğada sihir yapmayı, ormanda sabahlamayı, yağmurda koşmayı, ok atmayı, at binmeyi, müzik dinleyip kitap okumayı çok severdi... En çok da aşk kitapları.

Avcı'dan çekinerek okurdu. Genç kız, bilse dahi çıtını çıkarmaz bilmezden gelerek gizlice ona yeni kitaplar alırdı.

Oğuz muhafız olunca duygularını kaybetmişti, üzülemiyor, mutlu olamıyordu. Bu kitaplarla hayat buluyor, bazen sanki kendi aşık olurcasına midesinde kelebekler uçuşuyordu.

En sevdiği renk maviydi onun. Avcı'nın gözlerinin mavisinden, onu neşelendirmek için kocaman açılan gülümseyen maviliklerden.

Seviyordu Avcı'yı ama bunu gösteremiyordu, dostça bir sevgiydi bu. Sonra araya zaman girdi, evrenler, diyarlar, savaşlar girdi. Uzaklaşmaya başladılar birbirlerinden.

💙

"OĞUS!!"

Oğuz tepesindeki ağaç dalında mahsur kalmış, dala sımsıkı tutunarak kendine cırtlak gelen o küçük kızın çığlığıyla yüzünü buruşturdu.

"Oğus değil," dedi kollarını göğsünde birleştirerek. "Oğuz."

Dünyadalardı. Oğuz, kendisine emanet edilen bu kız çocuğunu başlarda ne kadar sevmese de sonralarda onun her şeyi olmuştu.

Tabi, bu küçük kız yüzünden bir çocuk bedenine sıkıştığını hatırlayana dek. İşte o zaman içinde bir tiksinti belirse de bu tiksintinin ağaçta çığlık atmaya devam eden küçükten geldiğini sanmıyordu. Onu bu hâle getirenlereydi tiksintisi.

"Şuş da yaydım et!"

Oğuz göz devirerek Avcı'ya baktı. Henüz üç yaşını yeni dolduracaktı, buna rağmen inatla düzgün konuşmayı reddediyordu. Oğuz ise insan bedeninde on yaşına basmış, iki yüzlü yaşlarının başında bir komutandı.

Ne zaman büyüsünü keşefedecek de kendi ayaklarının üzerinde duracak? diye düşünüp pofurdasa da ayaklarını ağaca doğru sürükledi Oğuz.

"Dallar gelene kadar hareket etme." Kaşlarını çatarak ellerini ağacın zeminine yasladı Oğuz.

Benim için hareket edin.

Sözlerini daha tamamlamadan yanında duyduğu patırtıyla eş güçlü bir çığlık duyulunca Oğuz yutkunarak gözlerini açtı. Avcı dizini yaralamış bas bas bağırarak yarasına bakıyordu.

AGİEL - Ruhun Kıvılcımı (Düzenleniyor)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora