-2-

127 10 0
                                    

"Hayatımı neden ben seçemedim ki? Metanetli bir insan dahi olsam, bu kadar acı bana da fazla!"

İLKNUR'DAN: 

Ya bu çok klasik bir giriş olacak; lakin hayatın sillesini daha doğarken yemiştim. Evet evet, daha doğarken. Doğarken neredeyse ölmek üzereymişim, beni anneannem kurtarmış. Zamanında ebelik yaptığı için, bu zamana kadar pek çok kişinin bebeğini de kurtarmış haliyle. Eh, beni de kurtarmış tabii... 

Bana sorarsanız, bu pek de müteşekkir olma sebebi değildi. Sonuçta bana sorulmadan bu boktan dünyaya gönderildim ve yine bana sorulmadan hayatım kurtarıldı.

Gerçi... Yeni doğmuş bir veledin nesine, neyi soracaklarsa... Bende saçmalıyorum resmen!

Ama keşke annem yanımda olsaydı... O zaman daha güçlü hissederdim kendimi... Çok küçük yaşta büyümek zorunda kalmıştım. Çocukluğumu yaşayamadan genç bir kadın olmuş, ardından yetişkin olmuştum. Ağır işlere girmiş, kursağımıza girecek ekmeğin parasının peşinde düşmüştüm. Zavallı abimin de benden aşağı kalır yanı yoktu. Zaten bu yaşam kavgasının içinde en çok ezilen kişi oydu. Hatta bu kara lanetin tepemize çöktüğü o güne, o olaya şahit olan kişi de oydu. Ve annem... Cansız halde yerde yatan cılız bedenini gördüğüm annem...

"Ah, ayağım!" 

Ayağımın üstünde hissettiğim acıyla, düşündüğüm şeylerden sıyrıldım. Köşeye topladığımız kalasları sayıyordum ben en son. Biri de ayağıma düşmüştü. Acıyla ayağımı ovuştururken, Şebnem abla koşarak yanıma geldi.

"İlknur, iyi misin kızım? Uzaktan gördüm, kalaslardan birisi ayağına düştü de..."

"İyiyim Şebnem abla, merak etme," dedim sakince. Lakin iyi falan değildim, ayağım deli gibi zonkluyordu. 

"Çıkart şu ayakkabını kızım, bir bakalım ayağına," dedi. Dediğini ikiletmedim, hemen çıkarttım ayakkabımı. Ayağımın balon gibi şiştiğini gören Şebnem abla, "Pek de iyi olmayabilirsin kızım..." dedi.

"Haklısın abla... Üstüne basınca da acıyor zaten," dedim sessizce.

"Tamam. Sen otur, dinlen biraz. Bu ayakla bir şey yapamazsın."

"Ama Haldun bey çok kızar bu duruma. Her seferinde işten kaytardığımı düşünüyor zaten," dedim panikle.

"Haldun bey halt etmiş!" dedi hışımla. "İşin peşinde koşarken ayağını sakatladın neredeyse! Nasıl kaytarmak oluyormuş bu? Kendisi çok iş yapıyor da sana kızacak, hah!" 

Şebnem ablanın ufak tefek vücudu, hiddetli bir şekilde sallanıyordu. Bu durum, tebessüm etmeme sebep olmuştu. Her daim çok tatlı ve düşünceli bir kadındı Şebnem abla. Burada da bana destek olan tek kişi oydu. 

Elimi kaldırıp, Şebnem ablanın omzuna koydum. Omzunu sıvazlarken tebessüm edip, "Adam haklı sonuçta," dedim. "Burası işyeri, babasının hayır kurumu değil."

Şebnem abla sessizleşti birden. Sonra usulca kafasını salladı. Sonra, "Şu ayağına bir buz getireyim ben. Sonra şu kalasın düştüğü yeri sileyim. Malum, benim işim bu..." dedi.

Buz getirmek için kalkıp giderken, peşinden bakakaldım. Sonrasında bakışlarımı ayağıma kilitledim. Abime nasıl açıklama yapacaktım acaba? Mesele bana inanmaması değil, aksine bana inanması ama suçu başkasında aramasıydı. Özellikle Haldun beyle yıldızları hiç barışmamıştı. Burada başıma ne gelirse, sorumlusu Haldun beydi abime göre. Gerçi bu düşüncesinde biraz haklı da olabilirdi. Çünkü Haldun bey, benim işime pek çok kez çomak sokmuştu. Sonrasında da, "İşi beceremiyorsun!" deyip azara çekmişti. Ama maaş günü geldiğinde herkesin payını harfiyen verdiği için, bu ettiklerine pek de ses çıkartma taraftarı olmamıştım. 

7 Kardeşin ÖyküsüNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ