-3-

93 11 0
                                    

"Kırgın olduğum şu hayatın, herkesin beni en çok sevmesini istediğim dönemindeydim."

AYŞE'DEN:

Kendimle barışık olmalı, kendimi sevmeliydim her zaman. Bunu bana kimse öğretmemişti, ama ben bunu yapmak zorundaymışım gibi hissediyordum. 

Benden öncesinde, abimin ve ablamın anlatımını okuduysanız, mutlaka ama mutlaka esas sorunumuzun ne olduğunu anlamışsınızdır. O yüzden bunu burada bir daha söylemek ve kafanızı ütülemek istemiyorum. 

Ben Ayşe. Yedi kardeşin, üçüncü sırada olanıyım. Benden sonra gelen dört kişinin de en büyük dayanaklarından biriyim. Abim ve ablam piyasada olmadığında diyelim... 

Annemin ani ve 'anlamsız' gidişinden sonra, yedi kardeş olarak çok büyük bir yıkıma uğramıştık. Çünkü sadece annem değil, akabinde babamda gitmişti yanımızdan. Gerçi o yaptığı kötülükten sonra, bizimle kalmasını biz katiyen istemezdik. Özellikle abim. Anneme fazlasıyla düşkündü çünkü.

Bizim hayatımız hep inişli ve çıkışlı olmuştu. Annemi kaybettikten sonra, köyümüz bize sırtını dönmüştü. Hatta bırakın köyü, kan bağımızın olduğu insanlar bile yüzümüze bakmaz olmuştu. Köy yerlerinde batıl inançlara çok itimat edilir. Belki de köylüler, bizim 'uğursuz' olduğumuzu falan düşünmüştü. 

"Bu yaşta ana, babalarını kaybettiler. Kesin ileriki zamanlarda başımıza bela olacaklar. Bu veletleri kendimizden uzak tutmanın bir yolu olmalı."

Evet, aynen böyleydi. Sanki bu söze inanıp, aralarında bir birlik oluşturmuşlardı da bizi o yüzden istemiyorlardı...

Çocukluğumda yaşadığım ve asla unutamadığım bir olay var. Şu an burada bunu anlatmak, o anki kötü anılarımı canlandırmama sebep olacak ama sorun değil.

Köyde herkesin bizi aşağılaması bir yana, benim gönlümü kaptırdığım bir çocuk vardı. Adı Gökhan'dı. Gökhan, o zamanlar benden iki yaş büyüktü. Ben 14 yaşındaydım, o da 16. Hayatımda ilk kez aşk duygusunu tattığım, hissettiğim bir dönemdeydim. Gökhan'dan hoşlanıyordum, hem de bizim köydendi. Yani ona ulaşmam, onunla konuşmam kolaydı. İlk zamanlar utangaçlığım yüzünden elim ayağıma dolaşıp durmuştu. Sonra bir gün tek arkadaşım olan Selda'nın, "Ne olursa olsun sevdiğin insana açılmalısın. Hayat bu, ölümün ne zaman geleceğini bilemiyorsun çünkü..." demesiyle bütün cesaretimi toplamış ve Gökhan'a açılmıştım. O sırada yalnız olan Gökhan bana gülümsemiş ve, "Dürüstlüğün için teşekkür ederim. Benimle gelir misin?" demişti. El ele tutuşmuş ve beraberce arkadaşlarının yanına gitmiştik. Arkadaşlarının yanına geldiğimizde birden gülümseyen yüzünü şeytani bir ifade bürümüş, arkadaşlarına seslenerek beni işaret etmiş ve, "Bakın dostlarım! Katilin Çocuğu, benden hoşlandığını iddia ediyor!" demişti. O anda kocaman açtığım gözlerle Gökhan'a bakakalmıştım. Arkadaşlarından Ercüment adındaki çocuk, "Kaç o zaman oğlum! Kesin bir yerde çifteliyle indirir seni!" demiş, ortamdaki herkesin kahkahalara boğulmasını sağlamıştı. Ben hariç. O anda deli gibi bir ağlama isteği hissetmiş, ancak tutmuştum kendimi. Gökhan'ın bana dönüp, "Annesi ve babası olmayan yetim bir piçle sevgili olacağıma, ölürüm daha iyi! Hem, sen hırsızlık da yapmamış mıydın? Utanmadan nasıl benden hoşlandığını iddia edebilirsin?!" demişti. O anda ağlayarak eve doğru koşmuştum. Allah'tan evde kimse yoktu da rahat rahat ağlayıp içimi dökmüştüm. Hatta bir ara bağırarak, "Senden nefret ediyorum baba! Sende geber o hapishanede de, katil geberdi desinler!" dediğimi bile hatırlıyorum. Kendi hayatını berbat ettiği yetmiyormuş gibi, birde annemi hayattan koparmış ve bizim bileklerimize pranga, boynumuza tasma vurdurmuştu resmen. O hapse girmiş olsa bile, bizi soktuğu kara lanet, ömür boyu yakamızdaydı...

7 Kardeşin ÖyküsüWhere stories live. Discover now