41. Bölüm

946 74 74
                                    

Merhaba canlarım, yine 3 bin kelimeyi geçen bir bölümle birlikte ben geldim🤗

Nasılsınız bakalım, neler yapıyorsunuz?

Valla ben birazcık üzgünüm açıkçası. Eskisi gibi aktif olarak buraya döndüm ama bölümlerin hızlı bir şekilde gelmesine rağmen ne beğeni, ne yorum, ne takip asla gelmiyor sizdeeeeennnn. Bu da beni çok üzüyor, üzmeyin beni 🥹

Birde ben sizi çok özledim, hadi gelin yorumlarda kavuşalım!!!!

Sizi çok seviyorum ♥️
İyi okumalar ballarım 💛🍯

^^^^^^^^^^^^^^^^^^

Peki şey söylememiz yok mu?
Oğlan bizim, kız bizim... Tamam, şarkıda o anlamda kullanılmıyor olabilir ama benim için bir kerecik öyle kullanılsın canım. Ne olacak yani, değil mi ama?

Sonuçta hem oğlum, hem kızım olacak. Allah Allah ya, bana da bak sen!
Büyümüşüm de, anne olurmuşum da, iki çocuğu tekte halledermişim.

Ay, son cümleye bir güldüm. İki çocuğu tekte halletmek ne?
Neyse...

Organizasyon için her ne kadar Yonca'ya kızsamda anın büyüsünü kapılıp öfkemi unutmuştum. Uzak çevremiz cinsiyetleri öğrendikten sonra partiden ayrıldıklarında yakın çevremizle eğlenmeye devam etmiştik. Yunan Heykeli'min bile yüzü gülüyordu, cinsiyetleri öğrendiğimiz andan beri o gülümseme yüzünden eksik olmamıştı.

Ay, hepte gülsün zaten. Canım kocam!

Uzun saatler sonunda parti bittiğinde herkes evlere dağıldı, koca günün yorgunluğuyla kumsaldaki minderlerden kalkamadım.
"İyi misin güzelim?" dedi Barış merakla.
"İyiyim, iyiyim." dediğimde sırıttım. "Hatta hiç bu kadar iyi olmamış bile olabilirim, fazla iyiyim. Biraz yorulduk sadece, o kadar."

Hiçbir şey demeden yanıma geldiğinde beni dikkatle kucakladı, gülerek kollarımı boynuna sardığımda kafamı da göğsüne koymuştum.
Hoş ben böyle düzgün kucaklanmaya alışık değildim de neyse!

Asla bu anı beklediğimi belli etmeyen mırıldanmalar olsun, kedi gibi Barış'a sırnaşmak olsun.. Tüm bunlarla eve girdiğimizde benim gözler çoktan kapanmaya başlamıştı. O yorgunluğa birde Barış'ın mest eden kokusu yok mu... Öf be, ne biçim huzur. Lükse bak; Barış Bey'in kollarında, onun kokusuyla bebekler gibi kucakta taşınıyorum.

Odamıza geldiğimizde aynı dikkatle indirdi beni kucağından, ondan uzaklaşmayı asla istemediğim için boynuna doladığım kolları çekmemiştim. Birden fazla yakın kaldığımızda sertçe yutkunduk ikimiz de.

Ay ben kocamı özledim ya!

'Yanımdasın ama dokunamıyorum, çok saçma!'
Ha ben bir cümle olsam bu olurdum şu an.

"Sen üstünü değiştir," dedi Barış düzgün tutmaya çalıştığı sesiyle. "Ben, senin için başucuna su getireyim."
Yok. Olmadı. Yemedim. O sesi düzgün tutmaya çalışsada olmadı, aklından neler geçtiği sesine yansımıştı. Ee benim de geçmiyor değil tabii.

"Gitmesen," dedim ellerini tutarak. "Yani sonra gitsen?"
Gözleri karardığında "Neyden sonra?" dedi.
Ona doğru bir adım attım, "Seni çok özledim." Barış gözlerini usulca kapattığında cesaretle bir adım daha attım. "Seni istiyorum." Dudaklarımız arasında kalan mesafeyi kapatarak küçük bir öpücük kondurup geri çekildim. "Hemde çok..."
"Güzelim," dediğinde sesi acıyla kıvranıyordu. "Bu, şu an için... Yani, olması çok mümkün değil. Doktoru..."

Cümlesini tamamlamasına izin vermeden dudaklarına yapıştığımda ellerimi yanaklarına çıkarmıştım, o sakalları hissetmek istiyordum. Başta karşılık vermesede çok geçmeden dudakları üstünlüğü ilan etmişti.

DuvarWhere stories live. Discover now