1: ''Tanışma''

1.1K 151 298
                                    

Taehyung

Babamın bizi terk ettiği günü, dün gibi hatırlıyorum.

Dokuz yaşındaydım, annem alkolikti, bitmek tükenmek bilmeyen yığınla psikolojik ilaç kullanıyordu. Babam, bizden bıkmıştı. Henüz dokuz yaşında olmama rağmen karşıma geçmiş ve bana "Taehyung, artık kocaman bir oğlan oldun. Ben gittiğimde artık annene sen bakacaksın." demişti. Kocaman bir oğlan mı? O zamanlar, geceleri karanlıkta eşyaların yansımasını, korktuğum hayvanlara benzetttiğim ve hüngür hüngür ağladığım günlerdi.

Küçük, korkak, ilgisiz ve terk edilmiştim.

Annem benimle ilgilenemiyordu. Okulda öğretmenlerim kilo kaybetmeye başladığımı fark etmişti. Bir gün eve devlet tarafından gönderilmiş olan bir kadın ve adam geldi. Beni yetiştirme yurduna götürmek için. Annem o gün bile sarhoştu, hiçbir açıklama yapamadı, kendisini savunamadı. En acısı da bana kal diyemedi. Bana bakamadığını biliyordu, boyun eğdi. Dokuz yaşında hem annemi hem de babamı kaybettim.

Bunların hiçbiri sorun değildi. Sahiden. Eğer babam yaşasaydı ona sana hiç kızmıyorum, derdim. Hiç üzülmedim, baba. Yurtta büyümek, senin yanında yaşamak gibi hissettirdi bana. Aynı ilgisizliği ve terk edilmişliği tattım tekrar. Kalbim hiç kırılmadı, hiç kimse bir daha senin gibi beni üzemedi.

Zaman geçtikçe, daha iyi hissetmeye başladım. Arkadaşlarım vardı, arada sırada dışarı çıkıyorduk. Okuldan sonra paramızın yettiği kadarıyla kafelere gidiyor, bilgisayar salonlarında vaktimizi boşa harcıyorduk.

Nam Joohyuk ile tanıştığımda on sekiz yaşındayım, o sıralar artık kafelere ve bilgisayar salonlarına, çalışmaya gidiyordum. Yurttan ayrılmama bir yıl kalmıştı, para biriktirmeliydim ve Amerika'ya taşınmalıydım. Hayallerim vardı: Sade, hoş ve umut dolu.

Joohyuk çok zengindi. O benim bir ayda kazandığım paraları birkaç saatte kız arkadaşlarının gönlünü yapmak uğruna boşa harcıyordu. Benimle tanıştığında, beni tavlamak içinde aynı numaraları denemişti. Nedense bana komik geldi.

Parayla beni satın almaya çalışan bir adam, sevgiden ne anlardı?

Ya da sevilmek benim ne işime yarardı?

İkisine de ihtiyacım yoktu. Bu yüzden onu görmezden geldim, sahiden, peşimden koşmasına sebep olmak ya da onun ilgisini, diğer kız veya erkeklerin aksine ona sırnaşarak değil de onu kendimden iterek kazanmaya çalışmamıştım. Joohyuk'u sevmiyordum. O güne dek kimseyi sevmemiştim. Sevgi ne demek asla öğrenememiştim.

Bir gün çalıştığım kafeye geldi.

Patronum olacak herif, tam iki aydır paramı vermiyordu. Bana, "Senin karnını doyuruyorum, daha ne istiyorsun ki?" diye soruyordu. "Paranı da yakında veririm, aceleci olma."

Sigara molasına çıkmıştık. Adamın yakasına yapıştım, "Paramı ver." dedim, ona. Bu şehirden kurtulmalıydım. Kaliforniya'ya taşınacaktım. Orada yeni bir hayatım olacaktı. "Paraya ihtiyacım var!"

Herif bana sağlam bir yumruk attı, burnumun kırıldığını o an hissettim. Deli gibi kan kaybediyordum, beyaz tişörtüm, mavi kot pantolonum kan lekeleriyle dolmuştu. Kaldırımın kenarına çöktüm. İlk defa o gün gözlerim doldu, hem paramı kaybetmiştim hem de işimi.

"Sikeyim seni!" diye bağırdı, bu Joohyuk'tu. Adamın üzerine atladı. Herif iri yarı, şişman ve koca kafalıydı ama Joohyuk o kadar hırslıydı ki adamı yere serdi, yumrukladı, bayılmasına neden olacak kadar çok dövdü onu.

Like California | TaekookWhere stories live. Discover now