3: ''Santa Monica İskelesi ve İlişkiler''

631 121 288
                                    



Taehyung

"Kalacak yer bulabildin mi?"

"Hayır," dedim, arkamda dikilip beni seyreden ve sinirlerimi alt üst eden Joohyuk'a dönerek, "kalacak yer bulamadım ama yine de taşınıyorum. Bir süre Cal ve sevgilisiyle birlikte kalabilirim."

"O semtin pek tekin olmadığını duydum, yapabilecek misin?"

"İnan bana bu şehirde yaşayan zenginlerde beni gördüğünde tekin biri olmadığımı düşünüyordur, buna rağmen yaklaşık üç yıldır burada kalıyorum."

Kendimi Külkedisi masalında hissediyordum. Gece yarısına dek bir prenstim ve hayatım hayal edemeyeceğim kadar zevk, sefa ve lüks içinde geçmişti ve günümü gün etmiştim. Şimdi ise sabah olmak üzereydi. Ait olduğum yere, köhne yer altına geri dönmeliydim.

"Seni özleyeceğim." dedi. "Keşke, ne olursa olsun gitmeseydin. Burada yaşamaya devam etmeni çok isterdim."

Tüm duygusuzluğumla, bıkkın bir şekilde "Evet." diye mırıldandım. İlgisizliğimin onun canını yaktığının farkındayken, hiç utanmadım ya da yüzüm kızarmadı. Sahip olduğum kişilik bana bunu yapmamı öğütlüyordu. "Hayat bazen böyledir, ben gideceğim ve yerime başkaları gelecek."

"Seni unutacağımı sanmıyorum, Taehyung..."

"Bu hayatta mutlak olan tek şey ölümdür, Joohyuk. Kalan her şeyi unutabilir ya da benim yaptığım gibi boş verebilirsin." Yedi ay önce bir kez topladığım ve tekrar dağıttığım eşyalarımı, valizime yerleştirip fermuarını sıkıca kapatırken, bunun son olmasını diledim. Bir daha çaresizlik beni Joohyuk'un kollarına savurmayacaktı ve aşk denilen illet, beni asla bulmayacaktı.

"Seni gideceğin yere kadar bırakmamı ister misin?" diye sordu. Ben elimde valizimle merdivenlerden aşağı inerken o ağır ağır arkamdan geliyor ve bunu yaparak gidişimi engellemeye çalışır gibi tuhaf bir tavır sergiliyordu. Bu zamana dek, beni hâlâ unutamamış olmasına öfkelendim.

"Gerek yok, Joohyuk. Tanrı aşkına burada kal ve beni biraz serbest bırak. Çocuk değilim, yolu bulabilirim."

Artık Joohyuk'tan ve onun sahta aşkından bıkmıştım. Ayağıma takılan prangadan kurtulmak ve özgür kalmak istiyordum.

Kapıyı ardımdan kapatmadan önce anahtarlarımı vestiyere bıraktım. Joohyuk gözlerimin içine bakıyor ve ona bir şeyler söylememi, onu teselli etmemi bekliyordu. O an ruhumdaki bütün duygusuzluğa rağmen hem acıma hem de minnettarlık hissettim ve "Seninle sahiden çok güzel günler yaşadım." diye mırıldandım. Yanlış değildi, yalan söylemiyordum. Joohyuk hayatımızın bir döneminde beni çok mutlu etmişti. "Ancak hiçbir şey sonsuza dek sürmüyor, bilirsin. En iyisi boş vermek... Kendine iyi bak, Joohyuk."

Ardımda bir çift dolu göz, incinmiş bir kalp ve gerçekleşmemiş yüzlerce hayal ve beraberinde gelen kırıklıklar bıraktığımda, tek düşündüğüm sorunun bende olup olmadığıydı.

***

Jungkook ile geçirdiğimiz ilk randevu, ilk hayal kırıklığım olarak kaldı ve bir daha hiç konuşmadık.

Sahip olduğum kişilik bana her şeyi boş vermeyi öğütlemiş olsa da onu düşünmeden duramıyordum; ne yaptığını nerede olduğunu çok merak ediyordum. Onunla konuşmalıydım. Bir sabah gözüm dönmüş halde uyandım ve hiç vakit kaybetmeden ona mesaj attım.

"Jungkook, konuşmamız mümkün mü?"

Beni neredeyse bir saat beklettiği gerçeğini es geçemem. "Ne konuşmak istiyorsun?"

"Berbat ettiğim yemeği konuşmak istiyorum"

"Meşgulüm." dedi.

Mesajın sonuna koyduğu noktayı otuz yaşında olmasına bağlayıp, kendimi bahaneler ile kandırmayı becerebilirsem de meşgulüm demesine herhangi bir kılıf uyduramadım ve suratım asıldı.

Like California | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin