Bölüm 8

349 61 18
                                    

Tak taaakk çocuklar ben geldim açın kapıyııı

Bayağı uzun zaman olduu umarım paslanmamışımdırr bu aradaa bolca yorum istiyorum bu fici sevip sevmediğinizi bilmem lazım ona göre tutacağım hesapta. Hepinize iyi okumalar dilerim.

.˚ *꒰ঌ✦໒꒱ * ˚.

Dizlerini karnına kadar çekmiş, hafifçe dolu olan mor gözlerini kapatarak bir köşeye sinmişti alfa olan. Sırtı pürüzlü bir duvara yaslıydı. Kafasının içinde kırk tane tilki dolanıyordu ve hepsinin de kuyruğu birbirine dolanmıştı sanki. Nasıl biriyle mühürlü olduğunu düşündükçe göğsü sıkışıyordu adeta. Öldürün demişti kırmızı gözlerine karaltı çökerken sert bir sesle öldürün demişti. Oldu olası sevmemişti bu meseleleri ve kendisi gibi daha genç olduğu için bu işlerden uzak olan biriyle mühürlü olduğunu sanmıştı lakin öyle değildi işte. Seo Changbin çok acımasız bir deltaydı. Öyle ki küçük çocukların olduğu bir grup için bile ölüm emri vermişti. Yanlış anlaşılmasın güçsüz ya da korkak biri değildi alfa da elbette ama birinin bu denli kolayca ölüp emrini verebilecek birinden her şeyi beklerdi. Tabii bir de bazı travmaları vardı. Bazı büyük travmaları...

O böyle köşede düşüne dururken delta olan hızlı adımlarla eşini arıyordu. Onun umurunda değildi belki ama deltası, alfası ağladığı ve korktuğu için son derece huzursuzdu. Onu bulup açıklaması gerektiğini söylemişti hayır, resmen emretmişti zira delta ondan daha güçlüydü. Odalarına bakmıştı, bahçeye bakmıştı, ormanda dahil her yere bakmıştı ama yoktu. Tam biraz soluklanmak için durduğunda bahçe kapısının yanındaki taş sütunun arkasından gelen bir ses duydu. Bu sesi çok iyi tanıyordu zira bazı geceler alfası böyle ağlardı uykusunda.

Derin bir nefes alıp verdi ve oraya doğru temkinli adımlarla yürüdü. Akıl erdiremiyordu neden bu kadar tepki verdiğine alt tarafı ölüm emri vermişti lakin alfanın çehresini saran korkuyu gördüğünde ne yalan söylesin tereddüt etmişti söylediği için. Üzerindeki hanbokun eteğini kaldırıp sütunun olduğu yarım metre yükselikteki yere çıktı ve başını kaldırdığı an onu gördü. İşte buradaydı ay gibi olan güzel çehresi ıslanmıştı. Dudakları, gözleri hafifçe şişikti ve ürkek bir ceylanmış gibi bakıyordu deltasına. Mor gözleri parıl parıl parlıyordu. Dudaklarını yalayıp yumuşak bir tonda konuştu.

"Her yeri talan ettim alfa neden saklanıyorsun benden?"

"Seni görmek istemiyorum." Güzel alfasının sözleri içindeki kurdu daha da hüzne ve öfkeye boğarken umursamadan yanına doğru adımladı. "Yaklaşma diyorum delta. Yaklaşmadan ne anlıyorsun?"

Bakışları bu kez sadece kurdu değil onu da rahatsız etmişti neden olduğunu anlamasa da rahatsız olmuştu işte. "Dibime gir."

"Ne?"

"Dedin ya ne anlıyorsun diye onu anlıyorum işte." Derken gerçekten söylediği gibi tam önünde durmuştu. Alfa sinirlenirken az önce içeride tuttuğu pençelerini serbest bırakarak itti önündeki deltayı. "Uzak dur." Tekrar itecekken delta zarif ellerini sıkıca kavrayıp onu kendine doğru çekti. Lakin hesabı katmadığı şeyler yüzünden alfa ile birlikte geriye düştü. Sırtı yerle buluşurken alfanın gövdesi gövdesine yaslıydı lakin hepsi değil, bir kısmı zira deltanın ve onun birbirine sarılı elleri buna izin vermiyordu. "Bırak."

"İşitmen gereken şeyler var bir dinle beni."

"İstemez. Hiçbir şeyi işitmeme lüzum yok.

"Alfa, dinle dedim."

"Ben de lüzum yok dedim.

Delta sesli bir şekilde ofladığında alfanın öne gelen saçlarının biraz geriye doğru uçup geri geldi. "Her halta inat ediyorsun. Yanlış anladığın bir durum mevcut lakin anlatmama müsaade etmiyorsun. Bırak da anlatayım diyorum işte."

"İyi." dedi ve deltayla gözlerini birleştirdi yeniden. "Anlat."

"Biraz evvel bahçede konuşurken yanımıza gelen askerin bahsettiği insanlar-"

"Ölüm emri verdiğin insanlar yani.

"O iş öyle değil hele bir dinle. Sözümü kesme." dedikten sonra elinin tekiyle yerden destek alarak kalktı. Artık alfa onun kucağında oturuyordu. "O insanların ölmesi gerektiğini söyledim ama tamamen palavraydı. Sen sormadan söyleyeyim, onlar daha önce defalarca kez isyan çıkaran küçük bir köyün insanları. Çözüm üretmek, dertlerine deva olabilmek için her şeyi yaptık lakin olmadı, bir türlü memnun olmadılar-"

"Sen de ölsünler de bitsin dedin yani anladım."

"Ben de bir fikir sundum babama. Bu insanlar buraya geldiği zaman onlara daha fazla tolerans göstermeyeceğiz öldürün gitsin diyecektim onlar da korkacaklardı ve babam da onları azad edecekti. Böylece-" Alfa sözünü yeniden kesip düşünceli bir tonda konuştu. "Böylece onlar sadece senden nefret edeceklerdi, krallarından değil?" Alfanın tam olarak bilmesi üzerine gülümsedi. "Evet. Sadece benden nefret edecekler."

"Anlamıyorum neden halkın nefretini sen kazanıyorsun? Sen sadece bir prenssin."

"Ordunun komutanıyım ve veliahtım ayrıca alfa. Anlamayacak bir şey yok aslında her şey çok basit. Halk krallarını sevsin istiyorum hepsi bu kadar."

"Lakin sen başa geçtiğin vakit senden nefret ediyor olacaklar?"

"Olsun babamı sevsinler, dedemle aynı sonu yaşamasın..."

Yıllar evvel Su ve Ateş imparatorluğu bir savaşa girdiklerinde halkın krallarını neredeyse hiçe sayması sonucu Seo Dongwon hayatını kaybetmişti. Kimse onu sevmediği için kimse onu korumaya tenezzül etmemişti ve öylece ölüp gitmişti... Changbin, tam olarak bundan korkuyordu. Babasını severlerse onu koruyacaklarını ve dedesi ile aynı kaderi paylaşmayacağına inanıyordu. Lakin halk nankördü ve bir kez yapan bir daha yapardı bunu henüz o toy ve düşünceli hali ile bilmiyordu lakin elbet öğrenecekti. Dongseok'un da dediği gibi "Bir şeyi öğrenmek, sevmek, nefret etmek kısaca her şey için vakit gerekiyordu."

"Bir kez yapan yine yapar delta yine de umarım bu olmaz."

"Olmayacak, buna müsaade etmeyeceğim."

Yeninden karaltı çöken gözlerine bakıp derin bir nefes alıp verdi ve o an fark ettiği şeyle deltayı hızla itti. "Haddini aşma." dedikten sonra kucağından kalktı. Delta çehresinde beliren sinsi sırıtış ile alayla konuştu. "Kalkmasaydın alfa iyiydi böyle?"

"Pislik." Başını hızla çevirip bahçeye inmek için duvara yaklaştı tekrardan. O sırada delta da ayaklanıp arkasından yürümeye başladı. Bir yandan da konuşuyordu. "Şunu unutma ki kucağımda oturan da üzerime uzanan da sendin küçük prens." İşittiği cümlelerle sinir katsayısı artarken hızla arkasını dönüp üzerine doğru yürümeye başladı. "Şimdi seni var ya!" Elini kaldırdığı an ince bileğini havada sıkıca kavradıktan sonra sırtını göğsüne yasladı. Başını boyun girintisi ve kulağı arasında bir yerde tutarken fısıldadı. "Hm? Beni var ya?"

"Seni mahvederim." Alfa yumruklarını sıkarken hızlanan kalbini umursamamaya çalışarak sert bir dille, altta kalmamak adına cevap verdi. Delta burnuna dolan hoş kokuyla histerik bir kahkaha attı. "Memnuniyetle bekliyorum küçük prens."

**********

Çocuklar çocuklar napıyorsunuzzz bu bölüm güzel bir etkileşim alsın lütfen biraz motive edin lan bölüm demesini biliyorsunuz. Neyseee öptüm hepinizi kocaman mwaaaahhh

Bölüm biter Beyz kaçar 🏃🏻‍♀️🤸🏻‍♀️

Play with fire ChanchangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin