Bölüm 24

198 40 38
                                    

İki tane A notumun olması ve Galatasarayın şampiyon olmasının şerefine bir bölüm yazılır diye düşündüm hehehh ay dua edin ve şans dileyin bana diğer notlarım da A olsunn

Neysee hadi okuyunn

İyi okumalaaarr

꒰ა ♡ ໒꒱

Önündeki haritada bulunan krallığı kırmızı mürekkep ile işaretledikten sonra onu dikkatli bir şekilde dinleyen babasına döndü.

"Lakin eğer dojō bunu yapabilseydi bütün suç bizim üzerimize kalacaktı." Belki de dedi içinden belki de gelip Chan'ı alacaklardı. Bu ihtimal hoşuna gitmemişti hem de hiç.

"Anlıyorum ne yapacaksın peki bu durumda? Evvelki gün gelen adam da Kaiyo'dan mıydı?"

"Hayır, dojō'dan bir elçiydi."

"Öyleyse öldürdün mü onu?" diye sordu Dongseok yeniden haritaya bakarken. Changbin başını sağa sola sallayıp yeniden tüy kalemi eline aldı.

"Hayır, elçi bu gösterdiğim yoldan dojō'ya dönecek."

"Ölüme gitti yani?"

"Tch aksine ödüllendirilme ihtimali bile var." Oğlunun sözleri daha da kafasını karıştırırken başının üstünü kaşıdı. "Alâ lakin nasıl? En baştan doğru dürüst anlat bakayım."

"Dojō'ya döndüğü zaman görevin başarısız olduğunu zira içeriden birinin Kaen'e haber uçurduğundan şüphelendiğini söyleyecek. Anlatacağı hikaye de iki elçi Kaiyo'ya giderken Kaen askerleri tarafından saldırıya uğruyor ve yalnızca biri krala haber uçurabilmek için kurtuluyor. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm ben baba. Hatta zehir nerede diye sual edecek olurlarsa diye tabibe aynı zehirleri bile yaptırdım." Dongseok oğluna hayranlıkla baktıktan sonra elini omzuna koyup hafifçe sıktı.

"Peki ne yapmayı düşünürsün?"

"Bu olaydan sonra sarayda bir hain olduğunu düşündükleri için onu bulmakla uğraşacaklar. Tabii bu süre zarfında elçi beni sürekli bilgilendirecek. Ayrıca Kaiyo'dan geldiğini söyleyen bir elçi göndereceğim içi zehirli şarapla dolu bir kaç testi ile gidecek. Bariz bir şekilde zehir olduğunu anlarlar zaten."

"Bunu neden yapacaksın? Kaiyo'ya daha fazla saldırmazlar mı o vakit?"

"Aksine Kaiyo'nun bir şeyleri bildiğini düşündükleri için afallayacaklar. Aylardır gece gündüz demeden düşünüp, hazırladığı bir planmış bu. Elbette öğrenilmesi ihtimali afallatacaktır." Dongseok bir anlığına karşısında kendi babasını görüyormuş gibi olduğunda başını sağa sola sallayıp, gülümsedi. "Afalladığı sıralarda saldıracak mısın?"

"Hayır baba ona daha vakit var. Şimdi arkamıza yaslanalım ve seyirin keyfini çıkaralım. Dojō'yu yavaş yavaş içeriden çökerteceğim." Pis bir sırıtış çehresini sararken elindeki kalemi mürekkebin içine bıraktı. "Bundan kimse haberdar değil vakti gelince duyuracağım ben. İyi günler dilerim baba."

Büyük kapıya ilerleyip açtıktan sonra kapının iki metre kadar ilerisinde duran askerlere döndü. "Yerinize geçin."

"Emredersiniz!"

Odasına doğru ilerlerken, büyük beyaz renkli ve işlemeli camdan görünen arka bahçeyi ve o bahçede çiçeklerle ilgilenen eşini görünce duraksadı. Ardından adımlarının yönünü değiştirip bahçeye doğru yürümeye başladı.

Aklına geçen geceden bir kaç görüntü gelirken başını sağa sola salladı. Şimdi hiç sırası değildi bunun. Bahçeye çıkıp etrafa yeniden baktı. Chan pembe renkli bir gülü hafifçe okşayıp onunla konuşuyordu. Bu görüntü içini ısıtmıştı. Tüm gün boyunca yaptığı savaş planlarından sonra ona gerçekten yaşadığını hissettiriyordu bu bahçe ve bahçeyle ilgilenen Chan.

Play with fire ChanchangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin