Giriş

2K 143 825
                                    

Selamlar..

Öncelikle, bu bölümü giriş diye atlamayın lütfen. Çünkü burada her şeyin başlangıcını okuyacağız.

Umarım hoşunuza gider.

Bu satıra başlangıç tarihlerini alalım ve fazla uzatmadan başlayalım..›››

Medya: Karan Yazgan (Hikayemizin esas erkeği ve bu bölümü de onun ağzından okuyacaksınız.)

¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡!

- Karan Yazgan -

Sigaramdan son bir duman çektikten sonra kalan izmariti yere atıp ayakkabımın ucuyla ezdim ve vakit kaybetmeden ofisime çıkmak için önümdeki devasa binaya yöneldim. Her ne kadar boğazımda bıraktığı his rahatsız edici olsa da canım sıkıldıkça içiyordum şu zıkkımı. Ve canım bu aralar oldukça sıkkındı..

Sahibi olduğum tüm bu bina bir zamanlar şehrin en zengin kişisine aitti ama son zamanlarda bu itibarımı kaybetmenin eşiğine gelmiştim. Hala ülkenin büyük bir çoğunluğundan daha zengin ve daha saygın bir isimdim, bu doğru. Ama tek değildim. Benden sonra türeyen ve kendini dengim sanıp "mafya" olarak nitelendiren bir çok itle uğraşıyordum ve dürüst olmak gerekirse koltuğum sallanıyordu artık. Olduğum mevkiyi kaybetmek veya sıradanlaşmak istemiyordum. Fakat durum bunu gösteriyordu..

Binaya girdiğimde ilk işim girişteki çalışanlara ikizlerin nerede olduğunu sormak oldu. Bu salaklar yüzünden hiçbir şeye doğru düzgün odaklanamıyordum!

Sarışın ve yuvarlak camlı gözlükleri olan bir çalışan cevap verdi soruma. "Odanızdalar efendim, sizi bekliyorlar."

Kadına kafa sallayıp asansöre yöneldiğimde sinirden elimi yumruk yapıp sıktığımın farkında değildim. Bu ikisi benim sağ kolum olmak dışında her şeyi yapıyorlardı. Üstelik zaten işlerim boktan bir vaziyetteyken yapıyorlardı bunu! Ne zaman bir şeylerin farkına varıp büyüyecekler bilmiyordum. Onlarla aramda bir yaş vardı ama yine de iki küçük çocuktan farksızlardı.

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye uğraşırken zihnimdeki tüm bu düşünceleri yok etmek istercesine kafamı iki yana salladım. Hayır, onları öldürmemeliydim. Bazen bana lazım oluyorlardı..

Bakışlarım aynadaki aksimle buluştuğunda kendimi bulmak ister gibi uzun uzun baktım mavi gözlerime. Ten rengim normalde olduğundan daha solgun, siyah saçlarım dağınıktı. Çok özenliymişim gibi lacivert takım elbisemi giymiştim ama kravatımı takmayı bile unutmuştum. Kafam pek yerinde değildi..

Odamın bulunduğu kata geldiğimde asansörden inip hızlıca geçtim koridorları. İçimdeki öfke ve huzursuzluk duygusu sanki somut bir enerjiye dönüşüyor ve adımlarıma yansıyordu. Normalde bu kadar hızlı yürümezdim çünkü.

Odama girdiğimde karşılaştığım manzara ise her şeyin cabası olmuştu. Toprak'ı Ateş'in sırtına atlamış bir şekilde bulunca nevrim döndü, istemsizce yükseldim. "Ne bok yiyorsunuz lan burda?"

Sanki ben ne yaptıklarını görmemişim gibi anında hazır ola geçip "H-hiçbir şey abi!" dediklerinde ise onları öldürmemek için kendime yaptığım konuşmanın üzerinden tekrar geçiyordum. Bu ikisi benim sabır çemberimin sınırlarında dolaşıyorlardı..

Oturmak için sandalyeme yönelirken "Bir daha sizi benim ofisimde boğuşurken görürsem.." dedim gözlerine bakıp. Ardından sakin olmak adına derin bir nefes alıp bıraktım. "Hiç iyi olmaz."

Ateş'in muzır bakışları Toprak'a kayarken "Duydun mu?" dedi onu koluyla dürterek. "Burada boğuşamazmışız." Sonra kaşları imalı bir şekilde havaya kalktı. "Ama kendi odamızda-"

KarantinaTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang