0.7- Profesör

585 82 83
                                    

Medya: Tina Derin Kızılsoy

¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡! ¡!

-Karan Yazgan-

Ben notun ifade etmiş olduğu anlam yüzünden gerginlikle saçlarımı karıştırırken "Vay anasını.." dedi Ateş büyük bir hayranlıkla. Bakışları Tina'nın tahtaya çizdiği çemberlerin üzerindeydi ve oldukça etkilenmiş görünüyordu. "Bu nerden geldi aklına? Ayrıca bu kadar şeyi nerden biliyorsun sen..?"

Tina elindeki tebeşiri aldığı yere bırakıp omuz silkti. "Ortaokulda öğretiyorlar bunları Ateş.." Sonra eline bulaşan tebeşir tozunu, ellerini birbirine çarptırarak silkeledi. "Yedinci sınıf fen dersi, periyodik tablo.." Ateş ona hiçbir şey anlamadan bakıyordu tabi, ama Tina pek umursamadı. "Bu sayılar bizim düşündüğümüz gibi bir tarih ifade etmiyordu, evet. Ama öyle düşünmemiz istenmişti. Bu notları yazan her kimse, aklımızla oynamak istemiş yani. Bizi başka düşüncelere itip doğru yoldan saptırmayı hedeflemişti.."

"Neyseki karım haddinden fazla zeki.." dedim bu anlattıklarından sonra ama söylediğim şey espri niteliği taşısa da bakışlarım sertti. Gergindim çünkü, bunu neden söylediğimi bile bilmiyordum. Tina bana bakıp belli belirsiz gülümsedi.

Ardından tekrar tahtaya dönüp "Yani kısacası.." dedi yazanlara bakarak. Anladığı her şeyi toparlayacaktı sanırım. "Bu notlar, aslında bir ölüm tehdidi.. Notları bırakan her kimse, bize 'Öleceksiniz.' diyor. 'Tıpkı Cahit ve Vahdet gibi'. Ve anladığım kadarıyla, Cahit'le Vahdet'in ortak olması da.." duraksadı ve parmağıyla ikimizi işaret etti. "..bize bir gönderme. Karşımızdaki kişi aptal biri değil belli ki. Yaptığı her şeyin bir açıklaması var."

Tina bunu söylediğinde onu onaylamak için kafa sallayacaktım ama bir anda deponun kapılarının kapanması ve dolayısıyla çıkan gürültü dikkatimi dağıtmıştı.

Toprak "Ne oluyor lan?" dediğinde ben de bu sorunun cevabını bulmak için etrafıma bakınıyordum. Ne oluyordu cidden..? Bu siktiğimin kapıları ne diye kapanmıştı böyle?

Kendi kendime bir küfür mırıldanarak olup bitene anlam vermeye çalıştığım sırada kulağıma dolan cızırtılarla yüzümü buruşturdum. Her ne bok oluyorsa, iyi şeyler olmadığı kesindi. Bir mikrofona üfleniyormuş gibi kulak çınlatan, tiz bir ses dolmuştu bir anda deponun içine.. Sanırım hoparlörden falan geliyordu. Kafamı kaldırıp duvarlara baktığımda bu düşüncemi doğrulayan şeyi, yani hoparlörü gördüm. Sonra cızırtı yavaş yavaş azaldı, ses kesildi ve onun yerine başka bir ses doldu kulaklara..

"Ahh.. Tina!" dedi hoparlörden gelen boğuk ses. Nedense keyifli gibiydi. "Sandığımdan daha zekisin bebeğim.."

Bakışlarım Tina'nın ela gözlerine ve çatılan kaşlarına kaydığında "Kim bu?" der gibi bir işaret yaptım elimle ama, tanımıyor olmalı ki, omuzlarını "Bilmiyorum.." der gibi kaldırıp indirdi. Gerçi, tanısa bile anlayabilir miydi bilemiyorum.. Çünkü konuşan kişi her kimse, tanınmamak için herhangi bir ses değiştirici özelliği kullanarak iletişim kuruyordu bizimle. Yani bize gerçek sesini değil, değiştirdiği sesini aktarıyordu.

Bu yüzden erkek mi yoksa bir kadın mı, o bile belli değildi.. Ve az önce Tina'ya bebeğim demişti. Sıktığım dişlerimin arasından isteksizce konuştum. "Amacın ne senin? Ne bok yiyorsun şuan??"

Ufak bir kahkaha bıraktı havaya. "Amacım mı..?" Neden böylesine keyifliydi cidden anlam veremiyordum. Belki de yalnızca ses tonu böyleydi. "Amacımı boşver Karan.. Ben sizden yalnızca bir şey istiyorum." Sessiz kaldığında bizden bir cevap bekliyor gibiydi ama hiçbirimiz konuşmadık. Bu yüzden devam etti. "Sende bana ait bir şey var, Tina.."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 08, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

KarantinaWhere stories live. Discover now