8: Bakış ve Anlamı

344 29 6
                                    

"1994

10 Mayıs
Han, hiçbir şey söylemedi! Hemde HİÇBİR ŞEY!? Belki hatırlamıyordur. Ama sanmıyorum, hatırlıyor gibi hissediyorum, evet, kesinlikle hatırlıyor ama pişman. Yani birini öpüyor ve hiçbir şey hatırlamıyor mu? Belkide onun için anlamsız, değersiz bir öpücük olduğu için unutmuştur. Öyleyse neden beni öptü? Neden bu kadar belirsizsin, Han? İnsanları çıldırtmayı hobi mi edinmiş bu çocuk?

O kadar çıldırdım ki merakımdan, bir ara ona açıkça sormayı düşündüm neyseki sonrasında bunu mantıklı bir şekilde düşündüm ve sonucunda sormaktan vazgeçtim.

Sıramda oturmuş bu sorulara cevap ararken uyuduğunu sandığım Han'ın bana baktığını fark ettim. Bu çocuğun bakışları nasıl her seferinde beni kendine aşık ettirebiliyor. Onu fark ettiğimi anlayınca bakışlarını sakin bir tavırla farklı yöne kaçırdı.
"Bir şey mi kaçırdım?" diye sordum.
"Hayır," dedi. "sadece yan profilin aşırı iyi duruyor."
"Te-teşekkürler." diye kekeledim. Evet, resmen KEKELEDİM HEYECANDAN!
Sertçe yutkunup tarih hocasına döndüm, ancak çok sürmeden yine gözlerim Han'a kaydı. Neden hala bana bakıyordu? O an tenim alev aldı. Yüzüm kızarmış mıydı bilmiyorum ama Han'ın bunu fark etmemiş olmasını umuyordum.
"Bana öyle bakmasana!" dedim en sonunda dayanamayıp.
Yüzümün dibine girdi ve gözlerini kocaman açtı.
"Böyle mi bakmayayım yani?" dedi dalga geçer gibi.
Başını yana çevirdi ve tekrarladı.
"Yoksa böyle mi?"

Fazla yakınımda olmasına rağmen sanki olması gereken buymuş gibi rahat hissettim. Normalde olsaydı yüzüm kıpkırmızı olurdu. Korkmadan gözlerinin içine bakınca yüzündeki gülümseme düştü ve yanakları kızardı, (utanınca çok sevimli oluyor) üstelik hala suratlarımız birbirine çok yakındı. Bu muazzam romantik anımızı bölen şey hocanın bağırış oldu. Hocanın bağırmasıyla ikimizde yerimizden sıçradık ve birbirimizden uzaklaştık.

"Hey! Aşk kuşları." dedi bize "Aşkınızı dersten sonra, pardon, okuldan sonra birbirinize gösterin lütfen."
Tüm sınıf aynı anda arkasını dönüp bize baktığında ikimiz de fena halde utandık. Hatta teneffüste bir kız yanımıza gelip bize "Bence çok yakışıyorsunuz, hocaya aldırış etmeyin." dedi. Gülümsememi bastırmaya çalışırken Han kıza sevgili olmadığımızı izah etmeye çalışıyordu. Kızı ikna etmek için tüm tuşlara basmış olsa bile kız hala bizim sevgili olduğumuza ama bunu itiraf etmekten çekindiğimizi düşünmeye devam etmişti. Umarım bu dedikodu yayılmazdı.

Han yine de pes etmedi. "Biz sevgili falan değiliz, sadece bir şakalaşma gibi bir şeydi. Ve biz.." tekrarladı. "Biz yakışmıyoruz bile!" dedi yüzünü buruşturarak. Anında bakışlarımı ona diktim.

"Yakışmıyor muyuz?" diye sordum.
"Yani.." dedi. "Sonuçta sende erkeksin falan ya hani!!" dedi.
Bunun üzerine güldüm geçtim sadece. Ama ciddi düşününce... ciddi düşünmekten nefret ediyorum."

"Aşk kuşları" bu sözü okuduğum an o günü hatırladım, sanki dün gibi zihnimde canlandı herbir ayrıntısı. O zamanlar Minho'nun benden hoşlanmadığından o kadar emindim ki her fırsatta ona olan hislerimi gizlemeye çalışırdım, "nasıl olsa o kızlardan hoşlanıyor" diye düşünür, onunla arkadaş kalmak için ona olan yoğun hislerimi bastırmaya çalışırdım. Her seferinde başarısız olurdum. Bazen onu seyretmekten dersi dinleyemezdim, birkaç kez durduk yere elini tutmuştum ve bana her seferinde garip bakışlar sergilemişti. Gittiğimiz bir sinemada film boyunca onun elini tutmuştum. Hiç bir şey yapmamıştı ama rahatsız gibi görünüyordu. En azından ben öyle hissetmiştim. Yine de ekini bırakamamıştım. Bir keresinde, öylesine göz kırpma yarışması yapıyorduk ve bir an için onu öpmek için öne eğildiğimde o gözlerimi kırptığımı söylemiş ve geri çekilmişti. Aslında ben de ona sık sık adım atmıştım ancak bunu fark etmemişti. Benim onun attığı adımları fark edemediğim gibi.

The Dead Cat | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin