"1994
12 Mayıs
'Aşk kuşları' olayından sonra sınıfta bizi gerçekten sevgili sanan çok kişi olmuştu. Han ve bense bu durumla yalnızca dalga geçiyor ve bazen şakasına flörtöz davranıyorduk birbirimize.
Han benimle, ben onunla flörtleşiyordum resmen. Hatta bugün birlikte gittiğimiz sinemada film boyunca elimi tuttu, istemsizce ona garip bir bakış atmıştım ancak o bunu aldırmadan elimi tutmaya devam etmişti. Elimi bırakmasını istemedim bu yüzden bende elimi onun eline kenetledim. Bana parlak gülüşüyle gülümsedi. Bu o şakasına yaptığımız flört taktikleri miydi yoksa ciddi miydi en ufak bir fikrim yoktu. Bu durum biraz kafamı karıştırmıştı.Film gittiğinde Han, "Sana bir kahve ısmarlayayım, belki beynin açılır." dedi.
"Benim beynim açık zaten." dedim.
"Bugün çok dalgın görünüyorsun, bu yüzden sadece beleş kahveni iç." dedi. Ve haklıydı, bugün gerçektende dalgındım. Neden bilmiyorum, sadece öyleydi işte."Peki." dedim sadece. Beleş bir kahve iyi gelirdi açıkçası.
Dediği gibi bana bir kahve aldı, kahveleri aldıktan sonra zaten fazlasıyla yakınında olduğumuz Han Nehri'ne doğru gittik. Oranın manzarasını karşısına alan banklardan birine dip dibe oturduk. Manzara karşısında ellerimizde sıcak kahvelerle ısınmaya çalışıyorduk. Bugün gerçekten soğuktu ve üzerimdeki ceket oldukça inceydi. Han'ın da benim gibi üşüdüğünü, ısınmak için ellerini birbirine sürtüştürdüğünü görünce ceketimi çıkartıp onun omzlarına koydum. Bunu yaptığımı gördüğü an şaşkın şaşkın bana baktı, bunu yapmamı beklemiyormuş gibiydi,
"Üşümüyor musun?" dedi endişeli bir şekilde kaşlarını kaldırıp.
"Hayır iyiyim." dedim. Aslında fazlasıyla üşüyordum ancak bunun bir önemi yoktu.Derin bir nefes alıp verdi. Önce omzuna koyduğum ceketi kenara alıp kendi ceketini çıkardı, sonra benim ceketimi giyip kendi ceketini bana verdi. Ceketi aynı onun gibi kokuyordu. Huzur ve güven veren bir kokusu vardı.
"Bu neydi şimdi?" diye sordum.
"Takas" dedi gülümseyerek.
"Takas mı? Ne işe yaradı ki şimdi?"
"Ben senin kokunu, sen ise benim kokumu al diye." dedi sırıtarak.
"Bu iş hoşuma gitti." dedim onun gibi sırıtarak. Omuzlarımdaki ceketin kokusunu içime çektim. Lavanta gibi bir şey, kendine has kokusu ve birazda patlamış mısır yağı kokusunu ciğerlerime çektim. Kokusu bana huzur verirken başını omuzumda hissettim. Onun başını üstüne kendi başımı yasladım ve gözlerimi kapadım.
"Güzel bir kokun var." dedi."Parfüm kullanmayı seviyorum." dedim.
"Hangi marka? Belki bir ara bende alırım."
"Birkaç marka parfümü karıştırdım, yani bir yerde satılmıyor ama istersen sana veririm." diye açıkladım ona.
"Kokular konusunda iyi gibisin. Bu kokuyu cidden beğendim." ceketimin kokusunu içine çekti bir kez daha. "Cidden iyi kokuyor." diye tekrar etti. Gerçekten beğenmiş gibiydi. Yarın okulda ona parfümümü hediye edeceğim. Eminim sınıftaki dedikoducu kızlar bunu tatlı bulur, bazen dedikoduculara malzeme vermek iyi oluyor."
Bunların yazılı olduğu sayfayı kokladım. Bana verdiği o parfüm gibi kokuyordu. Bu koku adeta beni geçmişe yollamıştı. Minho tam da bu yüzden kokuları severdi. Anılar unutulurdu ancak kokular unutulmazdı.

YOU ARE READING
The Dead Cat | Minsung ✓
RomanceDÜZENLENİYOR~ Sevgilisinin ölümünün ardından tıpatıp ona benzeyen birisiyle tanışan Han Jisung zamanla bu benzerlikler arasında kafası karışır ve ne yapacağını bilemez hale gelir.