22: Oyuncu ve Gerçek Olan

219 26 9
                                    

Ertesi gün okula gitmek iki kat zorlaştı. Belki de iki milyon kat. Emin değilim. Lino'ya güvenmekle fazlasıyla aptallık etmiştim. İçtiğimiz o gün beni öptüğünde anlamam gerekirdi. Ondan yzak durmam gerektiğini anlamam gerektiğini. Lino'yu dostum sanmıştım, ve fena yanılmıştım. Ölen sevgilime benzediği için onu reddedemeyeceğimi düşünmüş olmalıydı.

Edebiyat dersine girerken Lino'nun bu derste olmaması için kendi içimden Tanrı'ya dua ettim. Sınıftaki öğrencilere göz gezdirip onu ararken Hyunjin ve Felix'i gördüm, yanlarına gidip boş sandalyeye oturdum.
"Neden bu kadar geciktin?" diye sordu Hyunjin diğer öğrencileri rahatsız etmemek adına fısıldayarak.
"Uyuyakalmışım." diye uydurdum. Açıkçası bugün dersi ekmeyi planlamıştım ancak son anda vazgeçmiştim. Bu da zaman kaybetmeme neden olmuştu.
"Uykunu düzene sokmalısın." dedi Felix.
"Biliyorum. Deniyorum." dedim.

Birden bire omzumun üzerinden bir kol uzandı, elind ebir kağıt vardı.
"Sen yokken hoca bu notları aldırdı." dedi arkamdaki kişi. Oma hızla dönüp baktım. Lino bana sahte bir şefkatle gülümsedi.
Sertçe yutkunup suratına daha fazla bakmadan uzattığı kağıtları ellerinin arasından aldım. İster istemez kaşlarımı çatmış olmalıyım ki Felix bir şey olduğunu anladı.

Felix "Bir sorun mu var Jisung?" dedi.
"Hayır." dedim. "Hayır, yok."

Ders bitince Lino hiç bir şey yaşanmamışcasına sevimli bir gülümsemeyi suratına yerleştirip yanıma geldi.

"Hafta sonu nasıldı?" diye sordu dişlerini gösterecek kadar geniş gülümseyerek.
"Tanrım.." diye mırıldandım. "Benimle konuşma."
Ukala gülüşü suratından silindi.
"Ne?" tek dediği şey bu olmuştu.
"Ne tür bir yüzsüzsün lan sen!"
"Bana sinirli misin?" diye sordu hayretle.
Ona dik dik baktım. Ciddi olup olmadığına. Bunu söylerken nasıl bu kadar ciddi bir sürat ifadesiyle bana bakabilirdi onu düşündüm.
"S-sen..." diye mırıldanırken dudaklarım titredi. Bana kaslarını çatıp gözlerini kısarak baktı. "Sen benimle taşak mı geçiyorsun lan!"

Gözleri kocama oldu, ona karşı kurduğum cümlelerin içerisinde küfür etmem sanki bir suçmuş gibi bakıyordu.
"Siktir ol ve git lütfen." diye mırıldandım. Ardından çantamı omzuma atıp olabildiğince hızlı bir şekilde ona arkamı dönüp adımladım. Bir kaç adım atmıştım ki hemen peşimden geldi. O an tek istediğim onun suratına doğru çığlıklar atıp küfürler savurmaktı. Sınıfta altmıştan fazla kişi varken yapamazdım ama. Henüz o kadar delirmemiştim.

"Ne!? Ne var! Tanrı aşkına benden ne sikim istiyorsun?!"
Elbette bunu hayalini kurduğum gibi çığlıklar atarak söylememiştim. Olabildiğince sessiz bir şekilde sitem etmiş ve sessizce bağırmıştım ona.
Çekingen bir şekilde suratıma baktı. Suratıma bakmaya aynen bu şekilde utanmalıydı! Ancak fazla sürmedi. Tekrar o meraklı ve salak bakışları gözlerimi buldu.
"Seni ne yaparak sinirlendirdiğimi bilmek istiyorum. Hatamı öğrenmek ve bir daha yapmamak istiyorum."
"Aah," diye mırıldandım. "Şimdi anlıyorum. Bir şeyler çekmiştin öyle değil mi? Bu yüzden kafan yerşnde değildi ve şimdi hiçbir bok hatırlamadan huzurla hayatını sürdürüyorsun. Anlıyorum. Bilmen gerekmez. Siktir et lütfen! Sadece uzak dur ve siktir et! Yoksa işi başka yönlere taşıyacağım."

Başka yönden kastım polise ihbar etmek. Vücudumda hala ondan kalma az biraz iz var. Bunları kanıt olarak da sunabilirim. Haklı çıkacak taraf eminim ben olurdum. Ama şu sıra bir mahkemeyle uğraşacak güç ve takat ne yazıktır ki bende yok! Hala yastayken bununla uğraşamazdım.

Hızla kampüsü terk ettim. Otobüs durağına kadar neredeyse koştum. Koşmaya ihtiyacım vardı. Aynı Minho'yla yaptığımız gibi. Gergin ve öfkeli hissettiğimizde, ya da sadece birlikte bir aktivite yapmak istediğimizde birlikte koşardık. Nereye gittiğimizi umursamazdık. Binadan çıkardık, bazen sağ bazen sola sapar ve bazen sadece dümdüz ilerlerdik. Koşu sonunda bana bir mochi ısmarlardı. Sonra bir taksiye atlar eve dönerdik. Ve sonra birlikte duşa girer sevişirdik. Duştan çıktıktan sonra birmkez daha sevişir ve birbirimize sarılarak uyurduk.

The Dead Cat | Minsung ✓Where stories live. Discover now