27: Barışma ve İlk Sigara

234 24 12
                                    

Okuldan sonsuza dek kaçamayacağım aşikardı ve ben erteledikçe okula gidip Lino'yla yüzleşme fikri daha da zor gelmeye başladı. Düşüncesiyle midem bulanıyordu. Ama yüzleşmek iyi gelebilirdi de.

Bugün öğleden sonra olan ilk dersime yetişmek için hazırlamdım. Üzerime yeşil bir tişört ve birkaç kolye taktım. Altıma ise baggy bir pantolon ve ikinci el pazarından aldığım eski kemeri taktım. Hazır hissetmiyordum, hazır hissetmeyi de bekleyemezdim, bu yüzden kendimi her olasılığa hazırladım ve doğruca otobüs durağına gittim.

İlk derste gitar çalışacağımız için Bay Yang'ın sınıfına lerkedim. Gitarımı o adamın sınıfında bırakmakta sakınca görmüyordum çünkü Bay Yang tanıdığım en harika hocalardan birisiydi. Sık sık sohbet ederdik, ve doğrusunu söylemek gerekirse onun favorisi bendim.
Sınıfın köşesindeki dolapta duran gitarımı elime alıp bir tabureye oturdum. Akorlarını kontrol ettim ve her şeyimi hazırladım. Çok geçmeden hoca geldi ve kısa bir süre içerisinde ders başladı. Yeni taktikleri ve yöntemleri bu sefer öğrencileri etkilemişti. Bay Yang zamanında Kore'nin popüler rock gruplarının birimde baş gitaristlik yapmış olmasına rağmen öğrenciler tarafından pek dikkate alınmayan bir hocaydı, bense ona hayranlık besliyordum. Ona beslediğim bu hayranlığın sebebini şimdi diğer öğrenciler de anlıyordu. O gitarı kişiselleştiriyor ve tamamen kendi kurallarını çiziyordu. Sanki gitarı yaratan oydu, ve istediği gibi kullanabilirdi. Bize yeni şeyler öğretti. Kendi gitarımızı yaratabileceğimizi ve her bir paslı telden yeni dünyalar yaratabileceğimizi söyledi.

Dersin ortalarındayken kapı çaldı, Lino içeri geldi ve hafifçe başını eğerek hocaya dersi böldüğü için özür diledi. Temkinli ve sessiz adımlarla ilerledi ve hemen önümdeki tabureye yerleşti. Sırtındaki gitarın kılıfına bakmak bile onun ne kadar pahalı bir şey olduğunu anlamama yetiyordu. Gitarını kılıfından çıkarırken onu seyrettim. Beyaz renkte bir Gibson Uçan V ellerinde duruyordu. Klasik beyaz rengiydi ve parıl parıl parlıyordu. Gözlerimle bir süre gitarına taciz ettim. Mükemmeldi. Oldukça ünlü gitaristlerde görebileceğiniz bir şeydi bu.

Gitarını bacaklarının arasında sabitledikten sonra omzunun üzerinden başını çevirerek bana baktı. "Selam." dedi usulca.
Gözlerimi hızla kaçırdım ve hocanın anlattıklarına kulak vermeye çalıştım.
"Hala benimle konuşmuyor musun?"
Bunu dediğinde istem dışı gözleriemi korkunç bakışlarına çevirdim. "Ha?" diye mırıldandım. Onu görmezden gelmem gerekiyor diye düşündüm.
"Anladım konuşmuyorsun. Ama bunu konuşarak çözebiliriz... Öyle değil mi?"
"Hayır, değil." diye mırıldandım. "Lütfen uzak dur, tamam mı? Kimseye bi' sikim söylemeyeceğim, sadece uzak dur."
"Senden uzak kalmak istemiyorum." dedi inatla.
"Yüce İsa..."
"Çözebiliriz. Çözelim. Konuşalım ve halledelim. Hadi. Hatta dersi asıp bir kafeye gitmeye ne dersin?"
"Hayal dünyanda sana iyi eğlenceler derim." dedim ve yine hocanın anlattıklarına kulak vermeyi denedim. Ama o bana rahat vermiyordu. Suratına ayakkabımla basıp onu gebertmek istiyordum ama o değerli bir suratı taşıyordu. Hak etmediği kadar güzel bir surattı. Öyle ki bu sürati taşıdıkça güzelliğinin değerini zedeliyordu. Aklımdaki ve anılarımdaki Minho'yu zedeliyordu. Ona daha fazla bakıp Minho'ya ihanet etmek istemiyordum.

"Hey, lütfen ama." dedi.
"Siktir git." diye homurdandım birbirine bastırdığım dişerimin arasından.
"Neden bu kadar öfkelisin anlamıyorum. En azından nedenini söyle!"
"Kapa çeneni artık."
"Benimle dersten sonra konuşacağını söyle."
"Hayır." dedim suratına bile bakmadan.
Tekrar etti, onunla dersten sonra konuşmazsam susmayacağını ve git gide sesini yükseltip insanları rahatsız edeceğini de söyledi. Öyle ki en sonunda ağzımdan "tamam, konuşalım." kelimeleri döküldü.

Ders bittiğinde ondan kurtulmayı umarak hızlı adımlar attım ama o bunu yapacağımı tahmin etmiş gibi hızlı davrandı. Kolumu kavradığında bunu kemiklerime kadar hissettim. Küçük bir temastı ama iğrenç bir rahatsız ediciliği vardı. İğrençti ve öfkelenmem için fazlasıyla yeterliydi. Ona beslediğim kin brikintisinden bu küçük hareketine karşılık vererek kurtulmayı umut ediyordum. O anlık öfkeyle kolumu hızla kurtarıp yüzüne yumruk attım. Bu belki de bir psikopata yapmamanız gereken tek şeydi. Onu sinirlendirmiş miydim? Sinirlenmesi bana daha kötüsünü yaptırabilirdi.

The Dead Cat | Minsung ✓Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz