don't forget to hide those daisies

1.9K 103 16
                                    

Gözlerimi zorlukla aralamak istedim, ne yazık ki bedenim göz kapaklarıma kadar yorgundu. Tüm hücrelerimin ağrıdığını, hepsinin beni artık taşımayacağını hissediyordum. Üstelik bu komik bir durumdu. Ruhum, oradan oraya koşup çığlıklar atarak dans edecek kadar enerjikti. Bedenimse yok olmaya yüz tutmuş sayılabilecek kadar çürümüş.

"Onu yormaman gerektiğini söyledim!" Sevgili ikizimin sesi beynimde yankılandığında enerjik ruhum söndü, bedenime kalkıp ikizimi sakinleştirmem, iyi olduğumu söylemem için yalvardı.

"Sadece gülmesini sağlamaya çalışıyordum. Ashton, onun bu hastane odasında çürüdüğünü göremiyor musun?!" Michael'ın sinirden çok, derdini anlatmaya çalışan sesi ruhumu kıkırdattı. Zaten ne zaman onun sesini duysam yaramazlık yapasım gelirdi. Çünkü o çok güzel bir suç ortağıydı.

"Sana kim ikizimi benden çok düşünme görevi verdi ki?!" Tamam, işte bu ağırdı. Bunu söylemesi yanlıştı, her ne kadar içinden gelerek değil de sinirinin onu yönlendirmesiyle söylediğini bilsem de bunu yapması doğru değildi.

Gözlerim zorlukla aralandığında birkaç saniye bulanık görüşüm yüzünden ne olduğunu çözemedim. Görüşüm netlik kazandığında mavi odamda olmadığımı farkettim. Ruhum, bedenime dudak büzdü. O odadan ayrılmamıza izin vermeyeceğine söz vermişti.

"Ashton," diye mırıldanmakla yetindim. Cılız sesimi duymayı kaldıramıyordum. Bu ben değildim. Ben olamazdım. Bu benden çok uzaktı.

"Meleğim?" Yüzündeki sert ifade yok olup endişeyle dolarken yanıma oturdu. Elimi tutup üzerini öpmesine izin verdim. Odaya göz gezdirdiğimdeyse Michael'ın artık burada olduğunu farketmem içimi acıttı.

"Neden böyle davranıyorsun?" diye sordum. Ashton'ın kaba olmasından nefret ediyordum. Hoş değildi. Benim ikizim bu olamazdı.

"Bunu hakediyor," derken sesi bir anda sertlik kazanmıştı.

"Hayır, onu ben zorladım," derken gülümsedim. O sırada son yaramazlığım aklıma geldi. "Saçlarım?" diyerek elimi saçlarıma attım. Yumuşaklığı gitmişti, daha sertti ama daha temizdi. Demek ki artık maviydi, yıkamışlardı.

"Odadaki sarışın çocuk kimdi?" Gözlerimi kıstığımda aklıma o geldi. Şaşkın Mavi. Gitmiş miydi? Abim nerede görmüştü ki?

"Şaşkın Mavi," diye mırıldandım dürüstçe. Bana anlamamış bakışlarını yolladı.

"Onunlayken bayılmışsın. O da hızla doktoru, hemşireyi kimi bulduysa çağırmış. Hastanenin ayağa kalkmasıyla öğrendim ben de." Onun kollarında mı bayılmıştım? En son başımı boynuna gömdüğümü hatırlıyordum. Demek ki huzuru bulduğumda, bedenim kendini bırakmıştı. Onun kokusu cennettendi. "Arkadaşın olabileceğini düşündüm ama daha önce görmemiştim. Zaten yanımda kalmadı. Hastaneyi ayağa kaldırdıktan sonra sana bakacağımızdan emin olduğunda kayboldu." Kendi kendime kıkırdadım. Hastaneyi ayağa kaldırmıştı. Üstelik sadece bayılmıştım, şapşal.

"Arkadaşım, Ash. Merak etme," derken aklım bir daha gelip gelmeyeceğindeydi. Yanıma gelir miydi? Daha ismini bile bilmiyordum. Onu tanımam gerekiyordu. Teşekkür etmeliydim.

Ona ihtiyacım vardı.

"Pekala, ben doktorla konuşacağım. Eğer buradan bir yere kalkarsan küçük hanım, bu kez sana kızarım. Ciddiyim," dediğinde başımı anladığımı belirtecek şekilde salladım. Ashton sinirliyken çok kötü oluyordu, gerçekten. Eh, zaten halim yoktu kalkmaya.

Alnımdan öpüp çıktığında bir süre büyük camdan dışarıya baktım. Londra. Ayaklarımın altında gibi duruyordu. Yüksek bir kattaydık. Binalar, gökdelenler, köprü. Hepsi görünüyordu. Kendinizi bir şekilde farklı ve özel hissedebilirdiniz. Ama gerçek şuydu ki, ben Londra'nın ayaklarının altındaydım. Ve istediği an beni ezip, çiğneyebilirdi.

Kapı açıldığında Ashton'a acıktığımı söylemek için dönmüştüm ki, Şaşkın Mavi nefesimi kesecek şekilde içeriye süzüldü. Piercingli dudakları kıvrılırken, içinde olduğu gömlekten rahatsız gibiydi.

"Hey," diyerek yaklaştığında saçlarının arasındaki maviyi gördüm. Bir anda kahkahayı patlatmam göğüs kafesimi sıkıştırsada komikti. Gerçekten. Dağınık bir şekilde duruyordu. Aslında bakmaya alıştığınızda iyiydi, yani başarmıştım. "Gülme! İyileştiğinde bu saçların hesabını sana soracağım!" diye çemkirdi. Ben gülmemek için dudağımı ısırırken o çoktan yanımdaki sandalyeye yerleşmişti.

"Üzgünüm, ama yakışmış, gerçekten. Tam bir şaşkın mavi olmuşsun," dediğimde şaşkın bakacaktı ki, dediğimi anlayınca yüz ifadesini değiştirdi. Tekrar kahkaha atacaktım ama elindeki mavi papatyalar nefesimi kesmişti.

"Sanırım artık sen de bir şaşkın elasın," derken kıkırdamıştı. Kıkırdaması kulaklarıma melodi gibi gelirken şapşal şapşal güldüğüme emindim. "Bunlar senin için," diyerek kucağıma demeti bıraktı. "İyisin, değil mi? Dün senin için çok endişelendim."

"İyiyim, teşekkür ederim. Hastaneyi ayağa kaldırdığın için," diyerek kıkırdadım. Yanaklarını şişirdi.

"Gerçekten endişelenmiştim, ne yapayım?"

"Pekala, tekrar teşekkür ederim," deyip gülümsedim.

"Ve, sanırım artık bana ismini söylemelisin."

"Ah, doğru ya." Elimdeki papatyayı yanıma yatırıp elimi ona uzattım. "Asalynne Irwin."

"Luke Hemmings," diyerek elimi tuttu ve eğilip elimin üzerini öptü. Ona dudaklarımı ısırarak baktığımı gördüğündeyse yutkunduğunu farkederek kıkırdadım. "Memnun oldum, Bayan Irwin."

"Memnun oldum, Lukey."

Kısa bir sessizliğin ardından gözlerini çevirip odaya baktı. Sonrasında tekrar bana döndü. "Ne zaman hastaneden çıkacaksın?"

Ona çıkmayacağımı söylemek için dudaklarımı araladığım sırada kapı açıldı. İçeriye girenin Ashton olmasından biraz korkmuştum, gerçekten kıskanç bir ikizdi. Ama neyse ki gelen Michael'dı. Bizi gördüğünde şaşırmasını bekliyordum ama o gülümsedi.

"Odayı bulmuşsun," derken diğer tarafımdaki sandalyeye oturdu.

"Ah, evet. Söylemeseydin bulamazdım, odayı değiştirmekle kalmamış, iki kat yukarıya taşımış." Bunu söylerken Ashton'dan bahsettiklerini biliyordum. Ama Michael ve Luke tanışıyor muydu? Yani oda numarasını Michael'dan öğrendiğine göre?

"Evet, ikizi biraz psikopat," diyen Michael, üzerine birde omuz silkti. "Dün seni görmemiş olsaydım şimdi odaları arıyordun. Ama hala bana Asalynne'nın nesi olduğunu söylemedin." Ben yokmuşum gibi konuşmaları gerçekten canımı sıkmaya başlamıştı artık.

"Hey, ben buradayım. Biri neler olduğunu söyleyecek mi artık?"

"Dün çıkarken Luke'u gördüm. Arkadaşın olduğunu düşünüp numaramı verdim, bugün arayıp benden odanın numarasını aldı." Açıklamasıyla başımı salladım. Michael'a teşekkür borçluydum. "Ashton birazdan gelir. Bence biz kaçsak iyi olur. Biliyorsun, şu sıralar pençelerini geçirmeye hazırlanan aslanları andırıyor."

"Biraz daha kalsanız?" diyerek dudağımı büzdüm. Gitmelerini istemiyordum.

"Yine gelirim, güzelim. Eminim Luke'ta gelir."

"Merak etme. Benden kurtulamayacaksın," dedikten sonra eğilip yanağımdan öptü.

Michael öksürdüğünde ikimizde kıkırdayarak ona döndük. Onlar çıkarken el salladım.

Kapı kapanmadan tekrar açıldı ve Michael başını aradan uzattı. Göz kırparak konuştu.

"Papatyaları saklamayı unutma."

××××××

Hey aslında bu bölüm birkaç gün sonra gelecekti ama edepsiz penguenime teşekkür olarak şimdi atıyorum, seni seviyorum bebeğim ;)

Warwick ╬ hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin