not an aunt, maybe a whore

1.3K 87 26
                                    

Yüzüme çarpan nefesle zor da olsa derin uykumdan kendimi ayırdım. Gözlerimi araladığımda görmeyi planladığım şey dibimde duran, yüzümü inceleyen kocaman ela gözlerdi.

Uyku sersemliğiyle çığlık atarak onu uzaklaştırmaya çalıştım. Kahkaha atarak doğrulduktan sonra, karnını tutarak yine kahkaha atmaya devam etti.

"Senin yüzünden kalp krizi geçirecektim!" diye bağırdım sinirle. Gerçi o kadar çok gülüyordu ki, beni duyduğundan şüpheliydim.

"Tanrım, sadece," dedikten sonra yeniden gülme krizine girdi. "Surat ifaden!"

"Ashton!" diye bağırarak az önce üzerinde yattığım yastığı kafasına fırlattım. Ama o eliyle engelleyip kahkaha atarak koltuğa oturdu. "Çok kötüsün!"

Kapı açıldığında içeriye giren pembe saçlar bir anda sinirimi aldı götürdü. "Michael! Pembe!" diye bağırdığımda kendini beğenmiş bir tavırla elini saçlarına daldırıp saçlarından geçirdi. Sonrasında tamamen şapşal bir gülümseme tüm yüzünü kapladı.

"Beğendin mi küçük tatlı bok?" Küçüklüğümden beri beni böyle sevmesine alışsam da, bu her seferinde daha iğrenç bir hal alıyordu. Önce yüzümü buruşturdum, buna kahkaha atıp yanıma, yatağıma oturdu. Ardından gülerek dizlerimin üzerinde yükselip saçlarına dokundum.

"Aslında buna bayıldım, unicorn kafa," diyerek yanaklarını kocaman öptüm. Sevgili ikizimin kahkahalarının durmuş olduğunu farkederek de sırıttım.

"Buna sevindim," diyerek başını kaldırıp bana baktı. "Çünkü saçlarımın pembe olmasının bir nedeni var."

Ona anlamamış şekilde bakarken kalkıp kapıya yürüdü. Kapıyı bir anda açtığında, karşımda pembe kafalı, çizgili tişörtlü bir kız duruyordu.

Siktir.

Veronica.

Dudaklarımdan içimden geçirdiğim siktir kelimesi çıkarken Veronica çoktan koşup yanıma gelmiş, çığlık atarak bana sarılmıştı. Ona şaşkınlıkla sımsıkı sarıldığımda onu ne kadar özlediğimi tekrar hissettim.

"Aman Tanrım! Buradasın!" diyerek daha çok sarıldığımda daha fazla güldüğünü duydum. Başını geriye çekip yüzüme baktı, ardından tekrar sıkıca sarıldı.

Veronica benim en yakın -ve neredeyse tek- arkadaşımdı. Onunla birlikte büyümüştük, ama biz lise sondayken ailesi ayrıldıktan sonra o babasıyla birlikte İtalya'ya taşınmak zorunda kalmıştı. O yüzden yüz yüze değil de, telefon ya da internetten konuşmak zorunda kalmıştık. Hastalığımdan sonra birkaç kez gelmişti ama babası olacak pislik bir sonrakini engellemişti.

Veronica ve Michael birlikteydi. Aslında Ashton'ı Michael'a karşı bu kadar hırçınlaştıran bir diğer etken buydu. Ashton, benim suçsuz ikizim, Veronica'ya bizim bahçede biz dört yaşındayken gördüğünden beri aşıktı. O kadar seviyordu ki onun için üzülüyordum. Çünkü Veronica ve Michael'ın aşkı ölümsüzdü.

"Buradayım ve artık gitmeyeceğim!" diyerek geri çekildi. Kahverengi gözleri heyecanla parlıyordu. Onu gerçekten çok özlemiştim. Arkadaşlığını, çok özlemiştim.

"Gerçekten mi? Hiç mi?!" Gözlerimi kocaman açarak sordum. Bu duyabileceğim en harika haberdi!

"Hiç, bebeğim," diyerek yanaklarımı sulu sulu öptü. Bunu küçüklükten beri yapıyordu, ben de her zamanki gibi ellerimi suratına koyarak onu ittim, gülerek.

"Tanrım! Başlama hemen!" Kahkaha atarak başını çevirdiğinde Ashton'la göz göze geldiler. Gözlerim ikisinin arasında gidip geldi.

Ashton tamamen donmuş şekilde öylece Veronica'ya bakıyordu. Veronica'ysa başta farketmemiş gibi, gördüğüne şaşırmıştı. Gülümseyerek yanımdan ayrıldı ve gidip Ashton'a bir anda sarıldı.

Ashton'ın onu sevdiğini biliyordu. Ama Ashton'a dayanamıyordu ya da ondan uzak kalamıyordu. Ashton'a herkesten çok değer veriyordu, bu yüzden Michael'la çoğu kez kavga etmiş olsalarda Ashton'la arasına sırf duyguları yüzünden mesafe koymuyordu. Sonuçta ikizim, zarar verecek bir şey yapmamıştı.

Michael'a baktığımda gözlerini sinirle onlardan çekip bana baktı. Anında gülümsediğimde yüzü yumuşamıştı. Tekrar yanıma oturup kulağıma eğildi.

"Luke aşağıda." Bir anda öksürmeye başladığımda yandan su alıp sırıtarak bana içirdi. "Sakin olmalısın."

"Dalga geçmesene," diye mırılandım. Bağırsaydım Ashton ne olduğunu sorarak araya girerdi.

"Ben şimdi Veronic'le Ashton'ı alıp kafeteryaya indireceğim. Yarım saatin var," diyerek burnumu sıktığında yanaklarını tutup burnundan öptüm.

"Mükemmelsin Gordon!"

"O ismimi kullanmazsan daha mükemmel olacağım bebeğim," dediğinde kıkırdadım. Kalkıp konuşmaya dalmış olan ikisini tuttuğu gibi açlıktan öldüğünü ve doktorun kontrole geleceğini söyleyerek odadan çıkarttı.

Kalkıp aynada saçlarımı düzelttim ve kapıya bakış attım. Aralık kalmış kapıdan, karşıdaki odadan çıkan sarışını gördüğümde bir an şaşırdım.

Ah, teyzesi.

Sonrasında Luke sağ tarafa dönüp ortadan kayboldu. Kapıya yaklaşıp odadan çıktım. Koridora baktığımda Luke'un görünürde olmadığını farkettim ve gittiği yeri inceledim. Tavana asılmış tuvalet tabelasını gördüğümde gülümseyerek içeri girecektim ama karşı kapıdan çıkan doktor, içimde yatan şeytanı harekete geçirdi.

Luke'un taktiğini uygulayarak doktorun yanına gidip derin bir nefes aldım.

"Merhaba, ben, şey, aile dostumuzun durumu soracaktım," dediğimde ne kadar saçma bir giriş olduğunu farkettim. Diğerlerine göre daha genç duran doktor bana garip garip bakıyordu. "326 numaralı odada kalıyor. Az önce çıktığınız."

"Hastalarımın durumunu herkesle paylaşamam, üzgünüm," diyerek yürümeye devam ettiğinde peşinden inatla yürüdüm. Yaka kartına bakıp ismini okudukyan sonra.

"Bay Harrison, lütfen. Hasta olduğum için bana bir şey söylemiyorlar. Onu merak ediyorum." Sıkılmış olacak ki bıkkınlıkla bana döndü.

"Bayan Grave'in önemli bir şeyi yok. Zaten estetik ameliyatlar o kadar tehlikeli değildir. Yirmi yaşında bir bayanın göğüslerini büyütüp kalçasını kaldırtması o kadar da tehlikeli değil. Birkaç gün sonra hastaneden çıkacak. Tamamen dolaşacak hale gelene kadar hastaneden çıkmayı reddettiği için bunca zamandır kalıyor. Debby biraz şımarık bir hasta," diye aslında hastasından bıkmış şekilde konuşup, yürüyüp gitti.

Bense koridorun ortasında öylece durmuş, duyduklarım karşısında kendime gelmeye çalışıyordum.

Luke, bana yalan söylemişti.

Teyzesinin falan hasta olduğu yoktu. Belki de sevgilisiydi. Sadece teyzesi olmadığı kesindi.

Warwick ╬ hemmingsWhere stories live. Discover now