such an asshole, such a love

1.3K 104 19
                                    

Gözlerimi kapatmış, günler geçtikçe beni çürüten beyaz yatakta hareketsizce yatıyordum. Sabah doktor kontrolden sonra durumumun gerekenden fazla ilerlediğini, tedavinin işe yaramadığını söylemişti.

Tabii olmayacaktı. Gelen ilaçları klozete atıp üstlerine sifonu çekmekten başka bir şey yapmıyordum. Gelen yemekleri de sonra yiyeceğimi söyleyerek kenara koyuyor, beni yalnız bıraktıkları ilk zamanda aşağı inip hastanenin arka bahçesindeki hayvanlara veriyordum.

İyi değildim. İşin kötü yanıysa, iyi olmak istemiyordum. İki hafta öncesine kadar iyileşmeyi, normal bir yaşam sürmeyi hayal ediyordum ama artık bitmişti. Ben bitmiştim.

Luke'un teyzesinin doktoruyla görüştükten sonra koridorda çakılı kalmıştım. Odaya girdikten sonra kapıyı kapatıp arkasına oturmuştum. Sonrası hakkında bir fikrim yoktu. Bayılmıştım, uyandığımda yanımda Ashton ve Veronic vardı.

Üzerinden iki hafta geçmişti ve Luke gelmemişti. Ne beklediğimi bilmiyordum. Ne yapacaktı ki benimle? Lanet olasıca hastalığa kapılmış çelimsiz, bela bir kızla ne yapabilirdi?

Kapı açıldı ve Ashton'ın elinde yemek poşetiyle girdiğini bakmadan gördüm. Her gün böyle oluyordu. Ashton, elindeki poşet.

Giren kişi yanıma oturduğunda Ashton olmadığını anladım. Onun kokusunu nerede olsa alırdım. Elini saçıma atışını, eğilip dudaklarını alnıma bastırdığında hissettiğim metalini.

"Üzgünüm bebeğim. Gelmediğim için, sana yalan söylediğim için. Tanrım, kendimden nefret ediyorum. Sadece bunu sana söyleyerek kafanı karıştırmak istemedim," diye mırıldanarak tek kişilik yatakta küçük kalmış bedenimden açık kısma uzandı.

Tamamen hareketsizdim. Nefes alışverişlerim dahi kesik kesikti. Aslında Luke benimle konuşmaya başlamadan önce ölü gibi hissediyordum.

Ya da kendimi buna hazırlıyordum.

"Debby'yle birlikte değiliz. Yemin ederim, sandığın gibi değil. O sadece çocukluğumdan beri arkadaşım, Asalynne. Ailelerimizin fazla yakın olması bizim yakın tutan tek şey." Kollarını belime dolayıp sımsıkı sarıldı.

Gözlerime dolan yaşları hissediyordum ve ağlamamak için ruhumu parçalıyordum. Boynuma gömdüğü başını iyice yerleştirip küçük küçük öpücükler bırakmaya başladı.

"Onunla aramda bir şey yok. Benim istediğim ve sahip olduğum yer burası," diye mırıldandı. Bu cümle öylesine özeldi ki içimden saatlerce ağlamak, yıllarca onunla böyle kalmak geliyordu.

Ne yazık ki benim yıllarım yoktu.

"Uyumadığını biliyorum." Elini saçlarımdan geçirdi. "Bir şey söyle."

Gözlerimi zorlayarak araladım. Bunu görmüyordu çünkü yarısı üzerimdeydi ve başı boynuma gömülüydü. Gözümden akan yaş kayıp kulağıma kadar gittiğinde bunu hissedip başını kaldırdı. Soğuk parmaklarıyla gözlerimi sildi, ardından dudaklarını göz kapaklarıma bastırarak iki gözümü de öptü.

"Seni böyle görmek istemiyorum," demesi biraz ironikti. Beni hep böyle görmüştü. Sağlıklı zamanlarımı, dışardaki hallerimi, mesleğimi, partide dans edişimi, sarhoşluğumu, kusmamı, grip olmamı, film izlememi görmemişti. Benimle ilgili bildiği tek şey hastalığım, hastalıklı halimdi. Benimse onunla ilgili bildiğim tek şey fazlasıyla şirin bir yalancı olduğuydu.

"Yarın seni hastaneden kaçıracağım," dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Ne saçmaladığını bilmiyordum. Beni hastaneden kaçırıp ne yapacaktı?

"Ne?"

"Bir geceliğine. Süpriz?" Tatlı tatlı bakmasına dayanamayarak başımı çevirip onaylamayan sesler çıkardım. Eğer yüzüne bakmaya devam etseydim kabul edecektim. "Hadi ama. Sadece birkaç saat. Sonra geri döneceğiz."

"Gelemem."

"Neden?"

"İstemiyorum." Oflayarak eğilip çenemden tutarak kendine baktırdı.

"Tekrar söyle. İstemediğini." Mavi gözlerini kırpıştırarak söylemesi iç çekmeme neden oldu. Çenemdeki elini hızla iterek doğruldum.

"Beni rahat bırakır mısın, Luke?!"

Omuz silkti. "Eğer kabul edersen, tabii."

Sinirle soluyarak ona düz düz baktım. "Baş belasısın."

"Ve sen bundan şikayetçi değilsin," diyerek yanaklarımı sıktı. Acıyla inleyerek onu ittirmeye çalıştığımdaysa eğilip dudaklarımızı birbirine bastırdı.

Yutkunarak ona şaşkınca bakarken o gözlerini kapatmış, dudaklarını dudaklarımın üzerinde hareket ettiriyordu.

Sonunda kendime geldiğimde dudaklarımı onunkilere uydurdum.

Warwick ╬ hemmingsWhere stories live. Discover now