1. Bölüm

474 26 6
                                    

Maç alanına geldiğimi ona bir mesajla bildirmiş arabama yaslanmış onu beklemeye başlamıştım.

Mavi saçlarımı saklamak için siyah bir peruk kullanmış kokumun böyle bir ortamda belli olmaması içinde bastırıcı kullanmayı akıl etmiştim. Böyle bir ortamda daha önce hiç bulunmamıştım ama herkesin bastırıcı kullandığını duymuştum.

Siyah kargo pantolonumun cebinden telefonumu alıp saati bir kez daha kontrol ettim.

Beş dakika öncesinden gelmiş ve Wook'a geldiğimi haber vermiştim.

Sözleşilen saate geç kalmaktan ve geç kalınmasından hiç hoşlanmazdım.

Mesajıma hâlâ bir yanıt vermemişti. Büyük ihtimalle bu gece gireceği maç için hazırlanırken telefonunu kontrol etmeyi heyecandan ve yoğunluktan unutmuştu.

Gözlerimi karşımdaki basit bir kitapçı gibi gözüken dükkânda gezdirirken eskimiş kitapların rafları süslediği yere dalmıştım. Hemen yanında tuvalet kabinlerinin olduğunu belirten bir tabela asılıydı.

Buraya gelmeden birkaç saat öncesinde kıyafetlerimi seçmiş kimliğimi gizlemek için uğraşmıştım.

Mavi ipek saçlarımı gizlemek aklımda yokken arkadaşlarımın uyarısıyla siyah bir perukla gizlemiştim. Genelde böyle yerlere gelen kişilerin kimliklerinden arınmaları gerekiyormuş. Gelen kişilerin tek tip gözüktüğü bir ortam göze biraz korkutucu geliyordu. Konuştuğun kişinin kimliği belirsiz olunca başına gelecek şeyler de değişebiliyordu. Bunun düşüncesi bile tüyler ürperticiydi.

Aklıma gelen şeyle ayaklarımla yerde ritim tutmaya başlamıştım.

Yokluğumun anlaşılmamasını sağlamak pek kolay olmamıştı. Sırf uzun süredir ısrar ettiği ve onu kıramadığım için böyle bir risk alıp böyle bir işe kalkışmıştım.

Senin yokluğun anlaşılırsa kılımı kıpırdatmam haberin olsun. Bunu yüzüncü söyleyişin.

Arabadan inmeden önce ne zaman cebime attığımı hatırlamadığım vişneli keki çıkartıp açmaya başladım. Kesinlikle vişneli olan her şey benim için vazgeçilmezdi.

Koluma temas eden parmaklarla daldığım dükkândan bakışlarımı çekip dar karanlık sokakta bana dokunan kişiye çevirdim bakışlarımı.

Birden önümdeki kek yok olunca kaşlarım havalanmıştı.

Gördüğüm yüzle bütün yüz ifadem yumuşamıştı. Üzerimden sıyırdığım ciddiyet kabuğundan arınıp boynuna atladığım alfaya daha sıkı sarıldım. Gerçekten uzun zamandır görmemiştim ve çok özlemiştim.

Bu sırada açtığım kekin tamamını ağzına attığı için yanaklarını şişirmiş keki bitirmeye çalışıyordu.

"Wookieeee senin geleceğini düşünmüyordum." eğlenen çıkan sesimle sırtıma doladığı ellerini omzuma çıkardı.

"Kendim dışımda birine güvenip ona seni emanet edeceğimi ne düşündürdü sana?" sahte bir kızgınlıkla sorduğu soruyla omzuna hafif bir şamar atarak karşılık verdim.

"Az sonra maça çıkacak olan da benim zaten. Ne bu rahatlık çoktan yenileceğin için kendini yormak istemiyor musun yoksa?" yürüdüğümüz yolda bir anda onu durdurup ellerimi omzuna çıkardım.

"Hem bakayım sana bir. Sen niye böyle dev gibi bir şey olmuşsun." ellerimle onu yoklayıp kollarındakilerin kas mi yoksa şişirilmiş toz bulutları mı olduğunu anlamaya çalışır gibi bir yüz ifadesi takındım.

Reflections | TaekookWhere stories live. Discover now