2. Bölüm

140 18 27
                                    

Bölüm şarkısı Chase Atlantic, The Walls.

_______

Kendimi toparlayıp az önce girdiğim saçma sapan durumdan çıkmıştım. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir adamın etki alanına neden bir anlığına hiç beklemediğim kadar kapılmıştım hiçbir fikrim yoktu. Bunu sonra düşünmek için rafa kaldırırken zihnimin bununla meşgul olmasının şuan hiç istemiyordum.

Maç başlamadan önce birbirlerine saygılarını göstermek için selam verirken Wook'un bakışlarının birkaç saniye üzerimde dolandığını görünce ona destek vermek amacıyla gerçek bir gülümseme sunmuştum. Ona vermeye çalıştığım destekle kaşlarını hızlıca iki kere yukarı kaldırıp indirmişti.

Gülümsemem büyürken bir anlığına da olsa onun bana baktığı hissine kapılıp gitmiştim. Kendime istemsizce çeki düzen verirken bunu neden yaptığımı düşünüp eski hâlime geri dönmüştüm. Ne yaptığıma dair hiçbir fikre sahip değilmişim gibi hissediyordum.

Karşı karşıya geldikleri anda maç yapacakları alanı içerisine alan büyük demir kutu yavaş yavaş yukarı kalkmaya başladı. Kaşlarım istemsizce yukarı kalkarken ringde gözlerimi gezdirmeden edemedim. Daha önce hiç yakından görmemiştim ama bunun diğerlerinden farklı olduğuna yemin edebilirdim.

Normalde zeminin kenarlarını saran kafes demirleri şuan gözlerimin önündekiyle alakası yoktu. Sert sivri çivilere sahip çubuklar kenarları süslerken burada nasıl birbirlerine gireceklerini düşünmeden edememiştim. Bu görüntüye kesinlikle hazır değildim.

Yer altında yapılanların tehlikeli olduğunu tahmin ediyordum fakat daha başlamadan böyle bir görüntüyle karşılaşacağım aklımın ucundan bile geçmiyordu. Özellikle feromonlarının kullanmadıkları sadece kas gücünün devrede olacağı bir maç insanların oldukça dikkatini çekiyordu.

Wook'un gelmeden önce bahsettiği 'bazı' istisnalar diye beni alıştırmaya çalıştığı şeylerin ön gösterimini herhalde şuan görüyordum.

Gözlerimde endişeyi görmesini istediğim için ondan gözlerimi ayırmazken o ısrarla bana bakmayı reddettiği için sinirleniyordum. Ringe girdiklerinde artık bana bakmıyordu.

Bu kadar sivri ve keskin gözükmek zorunda mıydı bu çiviye benzeyen şeyler?

Demir kutu tamamen kalktığında yukarıda ikiye ayrılan tavanın içine hapsolmuştu. Sanki daha önce hiç var olmamış gibi arkasından iz bırakmadan kaybolurken şaşkınlığımı saklamadım.

Basit bir maç olacağını zaten düşünmüyordum fakat bu kadar üst düzey ve korkutucu bir sistem üzerine hazırlanan bir maç olduğunu görmek düşündürücüydü. Belki de benim daha önce böyle bir alana gelmediğim içindi bu şaşkınlığım.

İkisi de büyük bir ustalıkla çivileri ufak sıyrıklar atlatarak geçerken ben büyük bir dikkatli birine zarar gelecek mi diye gözlerimi asla kırpmıyordum. Bu sıyrıklar bile benim yüzümün buruşmasına engel olamamıştı. Basit birkaç tırnak izi gibi gözükse de nasıl oluştuğunu gözlerimle görmek öyle düşünmemi engelliyordu.

Kesinlikle bu benim güzel bedenimi asla riske atmayacağım alanlardan biriydi. Yarım saat önce dediklerimin hepsini tamamen geri alıyordum.

Karşılıklı yerlerini değiştirdiklerinde şuan ikisini de net bir şekilde görebileceğim pozisyonlara geçmişlerdi.

Wook bunu yaptığına şaşırmış halime bakıp omuzlarını germiş bana horozun tavuklara yaptığı gövde gösterisi gibi bir gösteri yapmaya başlamıştı. Küçümseyici kınayan bakışlarımı görünce gözlerini devirmişti. Kesinlikle onu horoza benzettiğimi duysa hiç susmadan başımın etini yerdi. Bu düşünceyle kıkırdamadan edemedim.

Reflections | TaekookWhere stories live. Discover now