2. bölüm. Ölümün kıyısında.

55 60 12
                                    


Belkide ilk dediğimiz aslında koca bir hiçlikten başkası değildi.

❄️

Artık tam anlamıyla kaybedeceğim hiç birşey kalmamıştı. ne korku nede his hiç birşey kalmamıştı. sadece şimdi ruhumun haykırışları vardı. bedenimden geriye kalan enkaz ve yırtık anılar vardı. yaşadıklarım bir flim sahnesi gibi asılı kalmıştı zihnimin boş duvarlarında.  Ruhum bedenime sürekli yalvarıyordu'henüz çok gençsin ölmek için daha çok erken diye. kalbim sesiszce fısıldıyordu. ben daha güzel bir mevsim geçireceğim. bu son bir sonbahar olamaz diye yakarıyordu. zorlukla olduğum yerde kıpırdandığımda.

Bazı sesler işitiyordu kulağım. tam
seçemiyordum. zihnim çoktan uyanmış gibiydi ama bedenim ona ayak uydurmayacak kadar yorgun ve halsiz di. hitap düşmüş bedenim sanki günlerdir bir enkazın altında aç susuz kalmış gibiydi. ağrılarım eskimiş lakin kendilerini hatırlatmak ister gibi küçük ağrılarla kendilerini gösteriyorlardı yeniden. gözleri mi hafifçe araladığım ama gözlerimim önünde ki  görüntü bulanıktı. ellimi gözlerimde dolastırdığımda gözlüklerimin olmadığını farkettim. gözlüklerim olmayınca yarı kör sayılıyordum.

Ellerimi yerde yoklatıp elime gelen gözlüklerimle rahat bir nefes koyverdim Gözlüklerimi yerden alıp doğruldum. Aceleyle gözlüklerimi gözlerime taktığımda.neyi görmeyi bekliyordum bilmiyorum ama kesinlikle böyle bir manzarayla karşılaşmayı planlamıyordum. Tüm ihtişamıyla görkemli duruşuyla mükemmelin ötesindeydi. Koca bir şehirin görüntüsü gözlerimin önündeydi. Ve bu şehir bana ben diğer sıradan şehirlerden değilim diyordu.  Gri lüks binalar yan yana eşit bir boyda dizilmiş hava kararmaya yakın olduğu için loş ışıklar şehrin dört bir yanını süslüyordu. Fakat dikkatimi çeken bu değildi. Asıl dikkatimi çeken binaların ortasından göğe yükselen kırmızı ve lacivert dumanlardı. Bir uğultuyu andıran sesler kulaklarımı dolduruyordu. Ama sesin nerden geldiğini çıkartmak zordu.

Şehrin güzel manzarasının öyle büyülenerek kapılmıştım ki. Nerde olduğum aklımdan uçup gitmişti. Anlıma vurup bakışlarımı şehirden çekip etrafımı kolaçan ettiğimde. Bir yolun üstünde olduğumu gördüm. Ayaklarımın altında ezilen çakır taşlara şaşkınca baktım. Nerdeydim ben? Kafam allak bullaktı. Zihnimi biraz zorladığımda zihnimde son yaşanan anılar oynadığında. Gözlerim dehşetle irice açıldı. Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımdan sadece tek bir isim döküldü. "Mehil" gözlerimi hızla etrafta gezdirip yolun üstünde ne tarafa gideceğimi bilmez halde etrafımda çaresizce dolandım.

"Mehil!!" Sesim etrafta yankı yapıp tekrar kulaklarımı doldurdu. Ne yapaçağımı bilmez bir haldeydim. Ellerimi sinirle saçlarımın arasından   geçirip. "Nerdesin. Allah kahretsin mehil nerdesin! Seni nerde bulacağım." En son yaşadığımız şeyler aklımda canlanıp korkumu git gide büyütüyordu. Mehil'e bir şey olursa kendimi asla affetmem. 
Ben nerdeydim nasıl bu yere gelmiştik. En son kaza yapmıştık. Arabanın uçurumdan yuvarlandığına eminim. Ama şimdi burası herşey çok karışık. Gözlerim tekrar arkamda ki şehrin görkemli manzarasıyla buluştuğunda. Orda olma ihtimalini göz önünde bulundurdum. Eğer ben şuan yaşıyorsam ona da birşey olmamıştır. Olmamıştır değil mi?

Kalbim korkuyla sıkışıp miğdem kasıldı. Nefesimi düzene koyup git gide yükselen seslere odaklandım. Sanırım birileri kavga ediyordu. Yoksa bu mesafeden seslerin bu kadar yüksek çıkmasının mantıklı bir oluru yoktu. İçimde belli belirsiz bir korku yene aynı yere konulduğunda. Şehire doğru gidip kalmak arasında sıkışıp kalmıştım. İçimde bir his. Sanki o şehirin içine girsem bir daha çıkamayacakmışım gibi bir his doğmuştu içime.

SAU RAWES (SERİSİ)Where stories live. Discover now