16

13.8K 1.6K 901
                                    

gürültülü müziğin alçak bi sesle hakim olduğu büyük ev, kalabalık sayılmayacak ufak bir topluluğa sahiplik ediyordu. salonun ortasındaki büyük masada türlü atıştırmalık ve içkiler, etrafında duran üç büyük koltukta ise birkaç kişi yayılmış durumdaydı.

bu koca salonda, bir köşede ayakta bekleyip hararetli bir sohbetin tam ortasında olan üç kişiden biri, ne konuşulduğuna hakim bile değildi. üzerindeki siyah transparan, beline her şekilde bol gelen siyah kotu ve parıltılı kolyesiyle tanımadığı birkaç kişinin bakışlarının bir süredir üstünde olduğunun farkındaydı. zaten beyaz tenli genç nerde olursa olsun bakışları her zaman üzerine toplardı.

yine de bu bakışların hiçbiri ilgisini çekmiyordu. beklediği şey henüz gelmiş değildi. onu bir daha beklemeyeceğini söylese bile, jeongguk, burda bile elinde olmadan yalnızca o kişiyi bekliyor, gözlerini onu bulmanın merakıyla etrafta dolaştırıyordu.

sahte sevgililik oyununa başlamalarının üzerinden epey geçmişti. jeongguk bundan sonraki gidişatın ne olacağını dahi bilmiyordu ve ne yapması gerektiğini de bilmiyordu çünkü taehyung, sanki hiçbir zaman kendisinin ona gösterdiği toleransı göstermeyecek gibiydi. jeongguk bunu düşünmenin bile saçma olduğunu kendisine hatırlatıp duruyordu. ilişkilerini sahte sevgililikten öteye taşımayacaklardı, bu en başından belliydi ve taehyung'a kırılması bile deli saçmasıydı.

jimin'in elini saçlarının arasında hissettiğinde gözlerini daldığı yerden çekip ufak bi gülümsemeyle ona çevirdi. "zaten yeterince can yakmıyormuşsun gibi saçlarını boyatman doğru bir karar mıydı, bence bu üzerine konuşulması gereken bi konu." jeongguk kıkırdamasına engel olamadığında jimin'i gerçekten sevdiğini düşündü. onunla taehyung'un olduğu kadar yakın değildi ama ne olursa olsun jimin'in iyi bir dost olduğunu ve her zaman orda olacağını bilmek jeongguk'a güven veriyordu.

yanlarındaki üçüncü kişi, jeongguk'un tanıdığı biri değildi ve "en yakın arkadaşının sevgilisine de yanlamazsın," diye söze atıldığında jeongguk duraksayıp bakışlarını ona çevirdi. cevap vermek için dudaklarını aralayacağı esnada jimin'in hazır cevabının ardından sadece gülmekle yetinmişti. "anana yanlarım chenmin, merak ediyosan."

aralarındaki sohbet gülüşerek ve şakalaşarak devam ettiği sırada jeongguk buraya geleli yarım saati bulmuştu ve eğer beklediği kişi gelmezse birazdan buradan ayrılacaktı da. tam aklından bunları geçirdiğinde beklediğini, taehyung'un kapıdan girdiğini gördü.

ama jeongguk, tanrı şahit oraya geldiği için, taehyung'u tekrar beklediği için ve bakışlarını ona çevirdiği için deli gibi pişman olmuştu. taehyung'un koluna girmiş olan ve geldiği gibi gülümseyip içerden birilerine selam veren handong, jeongguk'un sinirlerini alt-üst etmeye yetmişti ve sahiden, artıyordu da. taehyung'un onunla cidden dalga geçtiğini ve bugün onu buraya konuşmak için çağırmasına rağmen alay eder gibi kolunda tekrar o kızla gelmesini sineye çekebilecek ya da tolare edecek değildi.

surat ifadesinin sertleşmesine engel olamadı ve taehyung'un, kendisine karşı anlamlandıramadığı bakışlarını gördüğünde yalnızca gözlerini devirip elindeki bardaktan büyük bir yudum aldı. herkes zaten taehyung'la aralarının bozuk olduğunu düşünüyordu ve taehyung sanki insanlara böyle düşünmeleri adına daha çok malzeme vermek için çabalıyordu. bugün gerçekten katil falan olabilirdi.

çok geçmeden beline dolanan bir kol hissetti. ardından artık aşina olduğu kalın ses "selam bebeğim," diyerek onu kendine çekti ve kulağına yaklaştığındaysa "biraz idare et." diye fısıldadı.

jeongguk'un sahiden sinirleri bozuluyordu. "ölmek için epey çabalıyorsun, taehyung." diyerek yapmacık bir şekilde güldüğünde taehyung geri çekilerek bir eli hala belindeyken saçını kulağının arkasına itmiş, "çok güzel olmuşsun," demişti. "ölmem için çabalayan sen gibisin."

blue flame | tkWhere stories live. Discover now