19.

522 39 18
                                    

Hepinize merhaba, hoş geldiniz. Oy verip, fikirlerinizi yorum yaparak belirtirseniz çok sevinirim. Yorumlarınızı büyük bir heyecanla okuyorum. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın.

Bölümü yarın akşam atacaktım ama yılbaşı gecesi atmak istedim.

Keyifli okumalar...☘️

***

"Komutanım öylece çekip gitmesine izin mi vereceğiz?" Diye sordum sinirle.

"Yapacak başka bir şey yok yüzbaşım." Dedi Oktay albay.

Şuan Alman yetkililer Lewis'i alıp götürüyordu, üstelik kelepçe bile takmamışlardı. Elini kolunu sallaya sallaya gidiyordu şerefsiz. Bizim önümüzde dahi kelepçe takma zahmetine girmemişlerdi.

Lewis bizim olduğumuz tarafa bakarak sırıtıp, el salladı. Aynı anda sağ tarafımdaki Arslan küfürler etmeye başlamıştı ama yakınında sadece ben olduğum için bir tek ben duyuyordum Arslan'ın bu okkalı küfürlerini.

Oktay albay benim sol tarafımdaydı.

"Komutanım ne olursunuz izin verin, beynini patlatayım pezev- şunun." Dedi Arslan son anda küfrü yarıda keserek.

"Şimdilik gitsin, daha sonra geri almasını biliriz. Sakin ol yüzbaşım." Dedi Oktay albay gayet sakin bir ses tonuyla.

Lewis, Alman büyükelçiliğine ait olan arabaya binip karargahtan çıkmıştı.

Oktay albay arkasını dönüp gittiğinde, bende hızla odama doğru yürümeye başladım. Odama girip rapor işlerini hallettikten sonra Mert'in yanına gidecektim.

Lewis sabahki sorguda pek fazla bir şey dememişti, sadece birkaç bir şeyler söylemişti.

Arslan'la olan ve benim rezil olduğum konuşmadan sonra hiç baş başa kalmamıştık. Bu benim için daha iyiydi.

Rapor işlerini bitirip karargahtan hızlıca çıktım. Arslan'la konuşursam kesin o konuyu açacaktı çünkü 'karargahtan çıkalım söz beni yiyip bitirmene izin vereceğim.' demişti.

Hayır yani ne vardı sanki Arslan'ın suratına bakıp geçmişimdeki güzel şeyleri düşündüysem, bu illa onu yemek mi oluyordu canım? Hem Arslan yemek değildi ki nasıl yiyecektim onu? Aslında baklava olabilirdi çünkü karın kasları çok güzel görünüyordu.

Amaan bana ne ya adamın kasından baklavasından. Kim yerse yesin, afiyet olsun.

Yolun kenarında bir çiğköfteci gördüğümde durdum. Arabayı park edip dükkana girdim. İki tane dürüm çiğköfte, dört tane de ayran alıp çıktım.

Arabaya tekrar binip yetimhaneye doğru sürmeye başladım. İçimden bir ses Mert'in çiğköfte sevdiğini söylüyordu, umarım yanılmıyorumdur.

Yetimhaneye geldiğimde ilk önce Özgür'ün yanına çıktım. Mert'i görmeden önce ona sormam lazımdı. Okul saati olduğu için etrafta tek tük çocuk vardı, çoğu okuldaydı.

Özgür'ün odasını bulduğumda kapıyı tıklatıp içeriye girdim. Özgür bilgisayarındaki gözlerini bana çevirdiğinde ufak bir şaşkınlık yaşadı ama anında gülümseyerek şaşkınlığını saklamaya çalıştı.

"Merhaba, müsait misiniz Özgür Bey?" Diye sordum gülümseyerek. "Tabi ki buyurun İris Hanım." Diyerek masasının önündeki koltukları gösterdi Özgür. İçeriye girip gösterdiği koltuklardan birine oturdum.

"Ne için gelmiştiniz İris Hanım?" Diye sordu kibarca. "Mert ile görüşebilmem mümkün mü acaba Özgür Bey?" Diye sordum. Gözlerinde anlık korku belirdi.

LavinyaWhere stories live. Discover now