1

413 33 21
                                    

Arkamdaki adam beni öne itince ona döndüm ve bağırdım.

"Yürüyorum işte ne ittiriyorsun be, hayvan mıyım ben"

Kaşlarını çatarak üstüme geldiğinde yutkundum.

"Sinirlendirme beni, hızlı yürü nefesini keserim"

"Kessene lan, kes de görelim"

Elini kaldırdığında aletine tekme attım, eğilerek acı ile kıvrandığında güldüm.

"Al sana nefes kesme"

Kolumdan biri tutunca ona baktım, bu adam daha uzun ve yapılıydı, bana baktı, sesi sakindi.

"Yürü hadi, çok oyalandık"

Kafamı salladığımda biri koşarak yanımıza geldi.

"Jimin, ne oldu sana"

"Piç tekme attı"

"Nefesini kestim"

Kahkaha attığımda kolumu tutan ilerledi ama hafif gülüyordu.

"Burada sessiz ve sakin olmalısın, taşaronluk yaparsan kellen alınır, ölmek istemiyorsun, değil mi?"

"Ölsem de bir şey olmaz, burada yaşamak için sebebim yok"

"Öksüzsün"

"Evet, kral nerede?"

Gülerek bana baktı.

"Senin kral ile işin yok"

"Hiç görmedim, çok yaşlı olduğunu duydum, merak ediyorum"

"Çok da yaşlı değil, 58 yaşında"

"Vaay, ben 58 yaşımı göremeyeceğim galiba"

"Neden? Kaç yaşındasın?"

"26 yaşındayım, ben sessiz duramam ki, biri bana sataşırsa karşılık veririm"

"Ver ama sessizce"

"Tamam, burayı sevdim.."

"Kim Namjoon"

"Jung hoseok"

Beni bir odanın önüne getirdi.

"Uyum sağla"

Kapıyı açtığında kafamı salladım, içeri girdiğimizde fazla kişi yoktu, benim gibi getirilen altı kişi vardı, namjoon kolumu bıraktığında konuştu.

"Bu sarayda sessizlik hakimdir, bir baş kaldırı, bir isyan çıkarsa canınız ile ödersiniz, bizzat canınızı alırım, anladınız mı? Kavga, gürültü, sataşma istemiyorum, yıkanın, giyinin, hazırlanın, hepinize iş verilecek"

Kafamızı salladığımızda gitti, bir birimize baktık, yutkundum.

"Nerede yıkanıcaz ki?"

Omuz silktiklerinde kapı açıldı, içeri biri girdi ve konuştu.

"Yürüyün bakalım, takip edin beni"

Onaylayarak peşinden gittik, hamama geldiğimizde havlu verildi, yıkanarak durunlandık, verilen kıyafetleri giyindik ve hazırlanarak görev için bekledik.

Bana etrafı düzenlemem için görev verildiğinde dolaşmaya başladım, büyük salona girdiğimde ayakta bir adam vardı, dar kıyafetler giymişti ve gri saçları geri yatırılmıştı, iriydi ve beyaz tenliydi.

Bana döndüğünde şaşkınca yutkundum, bir gözü mavi ve dikey bir derin çizgi vardı, diğer gözü siyahtı, konuşunca derin sesi ile kendime geldim.

"Ne yapıyorsun burada, sen kimsin?"

"Ben etrafı toparlamak için geldim, yeni geldim, hoseok adım, jung hoseok"

Kafasını salladığında yeniden üstüne baktım, asil birine benzemiyordu, geri gözlerine baktım.

"Sen kimsin? Prens ya da saraya ait gibi değilsin"

"Benim kim olduğumu ne yapacaksın?"

"Merak ettim"

Yanına yaklaştım.

"Gözlerin aileden mi geliyor? Yaran nasıl oldu?"

Elini mavi gözüne koydu ve kafasını salladı.

"Aileden gelmiyor, gözüm kör, görmüyorum"

"Ne, ciddimisin?"

"Evet, savaşta kılıç gözümü çizdi, yara geçmedi ve gözüm söndü"

"Neden dikkat etmedin ki, bu kötü mü? Yük oluyor mu sana? Canın çok mu yandı?"

"Savaşta nasıl dikkat edebilirsin ki, ilk başlarda canım yandı ama zaman geçtikçe alıştım, yük olmuyor"

"Çok zor olmalı, üzüldüm cidden, bir daha kine dikkat et olur mu? Canın yanmasın"

Gülerek kafasını salladı, gülüşü çok güzeldi.

"Olurum, düşüncen için sağol"

Kafamı salladım ve etrafa baktım.

"Burayı düzenliyim, oyalanırsam namjoon kafamı keseceğini söyledi"

Geri çekildiğinde elimi çabuk tuttum ve dağılan yerleri düzenledim, geri adama döndüğümde bana bakıyordu, yanına gittim.

"İsmin ne?"

"Sen suga desen de olur"

"Suga mı? Sugar gibi mi? Şeker"

"Ne kadar çok konuşuyorsun öyle jung hoseok"

"Aslında çok konuşmam ama sen çok ilginç birine benziyorsun, ne iş yapıyorsun peki?"

"Şuan çalışmıyorum diyelim"

"Anladım, ben gidiyim o zaman, görüşürüz suga shi"

İlerlediğimde sesini duydum.

"Görüşürüz hoseok"

Odadan çıkarak etrafta dolaştım, yorulmuştum cidden ve suga çok ilgimi çekmişti, gerçek adını merak ediyordum.

/

Hii 😅

Sope: sol göz Where stories live. Discover now