birinci bölüm.

1.7K 175 199
                                    

henüz iki buçuk aylıkken yetimhaneye bırakılmış beyaz tenli bir bebek vardı. ihtiyacı olmadıkça ağlamaz, sürekli uyurdu. yetimhanede büyüyen çocuklara bakılması amaçlı anneler vardı. bebeklerin ihtiyaçlarını karşılar, çocuklarla ilgilenirlerdi. bir de süt anneler vardı, onlar da bebekleri emzirmekle görevliydi. beyaz tenli bebek, aylar birbirini kovaladıkça bebeklikten, çocukluğa doğru adımlar atmaya başladı.

büyüyordu. hareketleri, özellikleri ve davranışları şekilleniyordu. gerçi, yetimhanede büyüyen bir çocuğun davranışları ne kadar iyi olabilirdi? on iki yaşına bastığı ilk gün, kendisine bakmaya gelen bir aile haberini aldı. genç çift onunla tanıştı, güler yüzlü bir kadın ile ciddi aile babası bir adam.

genç çift onunla birkaç hafta vakit geçirdikten sonra, rastgele bir akşam yetimhane müdürü küçük çocuğu odasına çağırdı. çocuk biraz utanarak, biraz da çekinerek müdürün odasının kapısını tıklatıp içeri girdi. müdür onu gülümseyerek karşıladı. küçük, bu sıcak gülümseye karşılık hafif tebessüm ederek müdürün masasının karşısına geçti. müdür ona oturmasını işaret edince de hemencecik sağ tarafta kalan koltuğa oturdu.

küçük çocuk meraklı bakışlarını etrafta gezdirirken, müdür choi söze girdi. "Jeongguk, günlerdir seni görmeye gelen ve seninle vakit geçiren bir çift vardı. hatta isimleri de Ha-joon ajumma ve Ha-yoon hyung. hatırladın mı?" jeongguk hızla kafasını aşağı-yukarı sallayıverdi. "bu ajumma ve hyung seninle birlikte yaşamak istiyorlar. yani seni, kendi evlerine götürmek istiyorlarmış. senin anne ve baban olacaklar. tabii, sen de istiyorsan veya istersen izin vereceğiz. fakat, bir daha buraya dönmeyeceksin."

jeongguk düşündü, ha-joon ajumma fazlasıyla sevimliydi ve her geldiğinde kendisine farklı yiyecekler getiriyordu. öte yandan ha-yoon hyung ise kendisine türlü türlü oyuncaklar veriyordu. kısa sürede onlara kanı kaynamıştı ve onlarla birlikteyken eğleniyordu. küçük çocuk biraz daha düşündükten sonra gözlerini müdür choi'ye çevirdi. sadece kafasını sallamakla yetinip tekrardan gözlerini yere çevirdi. bay choi gülerek, jeongguk'un o yaşta anlayamayacağı birkaç şeyden bahsetti daha sonra da çıkabileceğini söyleyip telefonla konuşmaya başladı.

jeongguk yavaş adımlarla müdürün odasından çıktı. birçok çocuk ve süt anneler onu kapının önünde bekliyordu. haliyle, hepsi odada neler olduğunu merak ediyordu. jeongguk fazla sessiz, sakin bir çocuktu. biri ona sataşsa dahi sesi çıkmaz, yemeğini yedikten sonra yatağına çekilirdi.

kalabalığa ve onca konuşmaya aldırış etmeden kendi kaldığı odaya ilerledi. önce yatağında oturur hale geldi daha sonra da yatağın içine girip yorganı boğazına kadar çekti. sonrası karanlık.

aradan üç sene geçmişti, jeongguk artık ergenlik çağına girmiş, genç olma yolundaydı. bir yandan da davranışları değişiyordu. onu evlat edinen ailesiyle birlikte yaşıyor, her gün okula gidip geliyordu. annesi bayan ha-joon ödevlerinde ona çokça yardımcı oluyor, babasının işleri yüzünden onunla pek vakit geçiremiyordu. fakat bu onun pekte umurunda değildi.

yaşadıkları evrende cinsiyet ayrımı vardı. omega, beta, vita, alfa ve deltalar. bu sıralama kademe olarak ilerliyordu. deltalar en güçlüleriydi, yüzyıllar boyunca da bir defa bulunuyorlardı. alfalar, delta kadar olmasa dahi baskın özellikleri vardı. vitalar ise genellikle deltaların ruh eşi çıkarlardı. herhangi bir cinsiyette olan çoğu kişinin ruh eşi olmama durumu söz konusu olabilirdi.

betalar, onları jeongguk da tam anlamıyla bilmiyordu, haklarında pek bir bilgi sahibi değildi. omegalar ise, en çelimsiz ve en güçsüzleriydi. genellikle alfalarla ruh eşi çıkarlar ve alfa kızgınlıklarında neredeyse bir oyuncak olarak kullanılırlardı. toplum tarafından sevilmeyen tek cins omegalardı. bu cinsiyetler bir yana, bir de vampirler vardı. işte onlar, fazlasıyla tehlike barındırıyorlardı.

boundary. |taekookWhere stories live. Discover now