7 Sırlar Kapısı.

202 15 4
                                    

Öncelikle hoşgeldiniz!

Geçtiğimiz hafta bölüm yayınlayamadım ve bu haftam da oldukça yoğundu. Çok yoğun ve dolu bir sürecin içersine girdiğim için bir süre bölümler belki aksayabilir. Onuncu bölümden sonra iki haftada bir atmaya başlamayı düşünüyorum, belki de on beşten sonra olur bu durum dediğim gibi yoğunluğa bağlı.

Lütfen yıldıza basmayı, düşüncelerinizi yorumlarla belirtmeyi ve duyurular için beni takip etmeyi unutmayın. İyi okumalar!
Bu arada 6,5k'yı geçtik;)))

Azra;

Hayatım boyu fazlalık gibi hissetmiştim.
Bulunduğum her ortamda, sanki yapboz hep tamamdı da ben öyle kenarda fazladan bir parçaydım. Başka bir yapbozun karışan parçası da değildim üstelik, sanki paketten çıkan fazla ve gereksiz parçaydım.
Hani bazen olur ya öyle, fazladan ve anlamsız bir parça çıkar.

Yedi kişilik yemek masasındaki fazla tabaktım hep ben.
O masaya sığmazdım ve başka bir yerlerde yemek zorunda kalırdım.
Bir yerden sonra kabullenmiştim.
Bu benim kaderimdi.
Böyle doğmamıştım ama böyle ölecektim.
Çünkü herkesin yerine bir başkası koyulabileceği gibi,
benim yerime de başkalarını koymuştu herkesler.
Kimsesiz kalmıştım onca kalabalığın ortasında.
En acıtanıysa, ben kalabalıkları çok severdim.
Bunun ne demek olduğunu bilmiyorsunuz.
Kendimi sanki ben uzaklaştırmışım böyle ortamlardan, kalabalıklardan ben hoşlanmıyormuşum gibi rol kesmek ne demek bilmiyorsunuz.

Ben kalabalıkları çok severdim.
Kalabalıklar beni sevmemişti.

Kimsenin sizi tanımayıp yargılaması korkunç olabilirdi ama son değildi.

Asıl son, herkesin sizi tanıdıktan sonra yanında istemeyişiydi.
Bilmiyordunuz.

Çünkü ben de bilmiyordum.

Yeni öğrenmiştim.

Şimdi karşımda duran kalabalığa bakarken hissettiklerim tam olarak bunlardı. Aynı odada oturup bambaşka dünyalarda olmak ne demek şimdi anlıyordum. Keşke hiç anlamasaydım ve hep aynı dünyanın insanları olsaydık.

Salonda yanımızda annemin pek sevgili misafirleri, iki yüzlü akrabalarımız vardı.
Şu anda babamın arkasından konuşan akrabalarımız.
Onun kaçıp gittiğini sanan herkesin yaptığı gibi.

Babam kaçmamıştı.
En çok karşılarında o durmuştu.
Ama öldürülmüştü.
Benim babam öldürülmüştü.

Babasının sevmediği küçük kızlar büyüdüklerinde sevgisiz olurdu. Gerçek sevgiyi bulsalar bile sahip çıkamazlardı çünkü ne olduğunu bilmez ve öğrenemezlerdi çoğu zaman. Sevmeyi bilmez, sevgiyi kabul etmeyi beceremezlerdi.

Babasının prensesleri her zaman gerçek sevginin ne olduğunu bilirdi. Saçınızı okşamış bir babaya sahipseniz bilirdiniz, daha iyi hissettiren hiçbir şey yoktu. Büyüdüğünde güçlü ve dimdik durursunuz, hep en iyilerine ulaşırsınız çünkü babanız size inanmış ve güvenmiştir.

Çünkü eğer babanız size inanırsa, gerisi önemli olmaz. Hedefiniz önemli olmaz.
İstediğiniz her şeyi başarma gücüne sahip olursunuz.

Peki, peki ya babanız sizi hem çok sevmiş hem de ölmeden önce yanında götürmüşse?
Babanız ölmüş ve sizi de öldürmüşse?

Benim babam beni çok sevmişti.
Benim babam beni hiç sevmemişti. 

Bu yüzden büyümüştüm ve dengesiz biri olmuştum.
Ne istediğini bilmeyen, doğru dürüst sevmeyi beceremeyen, bencil ama merhametli. Garip biriydim.
Babam küçükken saçlarımı severdi hep. Büyüdükçe bir daha hiç sevmemişti, hiç taramamış, hiç örmemişti.
Bende küçükken sevdiğine sıkı sıkıya tutunmuştum.

GÜNAHKÂRLAR: MAHZEN(Düzenleniyor)Where stories live. Discover now