~3.BÖLÜM~

189 129 60
                                    


Herkese selamlarrr! Nasılsınız? Yeni bölümümüzle karşınızdayım. Bu bölümde pek mutluluk yoktur önceden söyleyeyim. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar. Oy vermeyi ve değerli yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.😁🤗




Boyalarla uğraşarak oyalanabileceğim kadar oyalandım. Baray'ın ayak seslerini arkamda duydum. Bedeninin sıcaklığı sırtımı okşuyordu. Kemikli elini bel kıvrımımda hissettim. Nazikçe okşuyordu fakat dokunduğu yerlere aslında birer küçük hançer sapladığından haberi yoktu. Daha fazla yaklaşmasına fırsat tanımadan ellerinin arasından fırlarcasına kaçtım. Bir kaç adım uzaklaştıran sonra yüzüne baktım.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen. Neden dokunuyorsun bana. Kim sana bu hakkı veriyor. Sadece seni atölyeye aldığım için mi?"

Gözleri parlıyordu hatta sanırım dolmuştu. Neden bunu yapıyor. Neden yeni tanıdığı birisine bu denli bağlanıyordu ki.

Ağzımdan akan zehir durmak bilmiyordu. "Zaten seni sadece Aras için aldım içeri."

Cümlelerime hakim olamadım. Derin nefesler alıp kendimi dizginlemeye çalıştım. Olmuyordu.

"Senin sevgilin miyim ya da seni seviyor muyum. Hangisi? Söylesene."

Cevap vermedi. Gittikçe uzaklaşıyor ve asıl ben onun kalbine o hançerleri saplıyordum. Belki kalbini söküp alsam daha az acıtırdı.

Sesimi daha da yükselttim."Hiçbiri değil mi?" Omuzları daha ne kadar düşebilecekse o kadar düştü. Sadece beni izliyordu. Dişlerimin arasından sessizce; "Hiçbiri."dedim. Arkamda bıraktığım enkazla son sözümü söyleyerek atölyeden çıktım. Ne o, ok gibi kalbini delip geçen sözlerime karşılık verdi, ne de ben aptal konuşmama devam ettim.

Koşarak merdivenlerden inerken gözlerimden boşalan damlalar ve beni izleyen kimse umurumda değildi. Kendimi bahçe kapısından dışarı attığımda yağmurun ıslattığı saçlarımı özgür bıraktım. Koştum. Sözlerimin acısını çıkartmak için koştum. Nefes alamayana kadar koştum. Bilmediğim bir mahalleye gelene kadar koştum.

Kuytu köşedeki bir parkta buldum kendimi. Oturduğum bankın ıslaklığını, çevrede oynayan çocukları kimseyi umursayacak halim kalmamıştı artık.

Ben az önce onu o kadar kırmıştım ki, birisi gelip beni öldürse hayıra geçerdi. Gözlerimden akan yaşlar gittikçe hızlanıyordu.

"Yapamıyorum." diyebildim hıçkırıklarımın arasından. "Kimseye yaklaşamam. Sizin gibi değilim."
Başımı önüme eğip fısıldadım. "Kirliyim ben."

O bana öyle derdi. "Kirlisin sen. Hep kirli olarak kalacaksın. Kimse kabul etmeyecek seni." Sonra kahkaha atardı. Sen sadece bana aitsin. Bunu küçük beynine sok. Neredeyse her hafta kendimi bir depoda bulurdum. Hayatımın en kötü iki ayıydı.

O gün depoda gözlerimi açtığımda içeriye sadece o girmemişti. Yanında bir adam daha vardı. Saçlarının üst kısmı dökülmüş, yüzü kırışmaya başlamış ama hala heybetli biriydi. En çok gözleri dikkatimi çekmişti. Yeşil gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmamıştı. O kadar korkmuştum ki. O adam yanıma yaklaştıkça kalbim tekliyordu. O da mı babamın yaptığını yapacaktı. Hayır hiçbir şey yapmamıştı. Birkaç kelime söyleyip gülümsemişti bana. Babamla birlikte gülmüşlerdi.
İşte o sözler benim anneme söyleme sebebim oldu.

O zamana kadar kendimi biraz olsun korumaya çalışmıştım. Eve herzamankinden daha geç gelirdim, o adamı daha az görebilmek için. Ama bundan sonra annemin huzurunu düşünecek mecalim kalmamıştı. 12 yaşındaydım ama ruhum çok daha yaşlıydı.

BERGEWhere stories live. Discover now