Murat Paşa'ya itiraf

473 24 9
                                    

"Söyle hatun. Ne anlatacaksın?"

"Bana inanmayacaksın ama söyleyeceğim artık! Deli muamelesi görmek, işkenceden iyidir."

"Sen hele bir söyle!"

"Bak ben 2024'den geliyorum. Şu an biz 18. yüzyılda olsak da, benim geldiğim yerde 21. yüzyıldayız. Yani 300 yıl var aramızda."

Murat yüzüme şapşik şapşik bakıyordu. Tatlı bir şapşallığı vardı.

Belinden hançerini çıkardı Beni arkamdaki duvara yaslayıp hançeri boynuma dayayarak "Hatun benimle dalga geçme. Hadi konuş!" Hançerin boynumdaki soğukluğu sesimin kısık ve hece hece çıkmasına neden oluyordu. "Gerçekten, gerçekten diyorum bak! Üstümü nasıl açıklayacaksın mesela! Bu zamanda böyle tişört ve kot pantolon yok!"

Murat kumrala çalan sakalını kaşıyarak "Evet, yok gerçekten."

"O zaman bana inanıyor musun?"

"Hayır."

"Neden peki bu kıyafetler? Hatırla önceki karşılaşmamızda yanından puf diye yok oldum. Bugün de yine, senin yanına aniden geldim. Bunun altında doğa üstü birşey var. İşte bu zaman yolculuğu!"

Murat yanındaki sedire oturarak "Nasıl oldu peki?"

"Bilmiyorum."

"Tek bildiğim bu."

Ona kitaba girdim diyemedim onun yerine zaman yolculuğu dedim. Daha inanılabilir bir durum bence. Yani aklıma başka birşey gelmedi. Biri bana kitaptayız deseydi ben de inanmazdım zaten.

Bir süre sedirde oturup elimin bağlı olduğu çarşafa bakarak birşeyler düşündü sonra üzerimdeki kırmızı tişörte ve kot pantolona baktı. Bir anda geri çekildi "İn misin, cin misin sen?"

"Hay Allah! Deme öyle şeyler korkarım ben! İnsanım ben insan. Cin min değilim aman işte üç harfli değilim işte! Hem bak ayaklarım düz. Onların ters oluyormuş!"

Ayağımda da beyaz sporlarım vardı. Murat uzun uzun ayaklarımı inceledi. "Eve ayakkabı ile mi girdin?"

"Özür dilerim ben buraya bir anda geldim. Gelince çıkarmalıydım ama ayağımda ayakkabı olduğunu bile unutmuşum. Şuan konumuz gerçekten bu mu? Eve ayakkabı ile girmem mi?

"Peki orası nasıl bir yer?"

Sanırım bana inandı. Sıra bende, kellemi kurtarmam lazım. "Orası, anlatsam da inanamayacağın bir dünya. Mesela demirden kuşlar var. Onunla havada uçuyoruz ya da demirden at arabası gibi arabalar var onunla da uzak yerlere kısa sürelerde gidebiliyoruz. Çok yüksek evler var mesela. 40 katlı evler. Kendiliğinden çıkan merdivenler var. Yürüyen merdiven diyoruz ya da ona benzeyen asansör var. Nasıl desem işte. Anlatsam da inanmayacaksın ki. Görmen lazım. Belki bir gün sen de benim dünyama gelirsin."

"Bana, sana inanabileceğim başka bir şey söyle.!"

Düşündüm ne vardı ki? Ne söyleyebilirim? Herşey bir anda aklımdan silindi sanki. Ona heyecanla "Muazzez" dedim. Üzerimi dikkatle inceleyen gözleri, bir anda gözlerimi buldu. Dikkatini çekmiştim.

"Eski eşin Muazzez. Onunla saray bahçesinde karşılaşmıştınız ilk. Daha doğrusu Padişah kızmasın diye öyle dedin ama yanlışlıkla hareme girdiğin bir gün gördün onu. İlk o zaman gördün."

"Sen bunu nereden biliyorsun?"

Çünkü kitap karakterisin diyemeceğime göre... Düşündüğümden fazla şaşırmıştı. Kolumdan tutup sarsıyordu beni.

Birden daha farklı sarsıldım. "Yeşim uyan. Yeşim, takım lideri seni soruyor. Hem sen biraz önce neredeydin?"

Masanın altındaki çarşafa bağlı ellerimi saklayarak; "Ferman sen miydin?"

PAYİTAHT'TA AŞK-2Où les histoires vivent. Découvrez maintenant