♫♥ 2.6 ♥♫

7.2K 434 13
                                    


2.6

Devam eden iki gün boyunca ne Defne tek söz etmişti ne de Berkay bir şeylere karşı adım atmıştı. Yaşanılmamış var sayılan sadece ruh kapanının kavgası değildi. Deşilen yaralar sanki hiç oyulmamış, kat be kat acıtacağı bilinmesine rağmen hiç o eski defterler açılmamıştı. Kaybetme korkusu ve bir anlık gençlik heyecanıyla gelen o tatlı itiraflar, yumuşak dokunuşlar, şevkle bırakılan öpücükler hiç var olmamıştı.

Ne tamamen birbirlerinindiler, ne de tamamen yabancı.

Arafta kalan iki bedenden ibarettiler. Kendilerini bir yapamadan yok eden iki genç ruh.

Hiç mi ders almamışlardı evvelkilerden yahut hiç mi bilmezlerdi sevginin tüm engelleri yıktığını. Taşlaşan kalpleri erittiğini, yeryüzünün en büyük sihrini, bir insanın ömrü hayatında rastlayabileceği ender olaylardan biri olduğunu...

Bir yanı bu uzaklıkla kavrulurken diğer yanda annesinin hesabı bekliyordu Defne'yi. Belki bir insanın kaldırabileceğinden çok daha fazlasını yaşamıştı kısacık bir zamanda. Değişmişti, ölümden dönmüştü, yaşarken ölmüştü. Hoş, şimdi kendini sırf kabukmuş gibi hissediyordu. İçinde, ona güç veren şey ne ise onu terk etmişti. O şeyin yerini bir girdap aldı. Önceleri küçük usul usul eserken büyüdü, büyüdü... Şimdi içinde ne var ne yoksa yutan kara bir delikten ibaret, onu sömürüyordu.

Umduğu tek bir çıkış yoluydu ve biliyordu ki o çıkış yolunda tüm korkuları bir bir karşısına dikilecekti. Onlarla yüzleşmeden ona kurtuluş haramdı.

Cananı ona 'hey can' demedikçe Berkay da üstüne gitmedi. Belli ki incitmişti incindiğinden çok. Üzmüştü. Kırmıştı. Onu korumak için yapsa da...

Şimdi neyden koruduğunu bilemiyordu ki Berkay. O Berkan denen adi heriften mi korumalıydı? Ailesini katleden o topluluktan mı? Kendi dünyasından mı, insanlardan mı? Yoksa önceliği kendine verip kendinden mi sakınmalıydı onu? Bilmiyordu ki...

Dağhan ile kapışmıştı. Bu ailem dediği tek insanla yaptığı kriz masası durumları gibiydi. Dağhan da tıpkı onun gibiydi, her yönden. Aileleri benzer şekilde ölmüştü, hayatları benzer yollarla ellerinden kaymıştı. Dağhan'ın nispeten daha şanslı olduğu barizdi gerçi. En azından ailesi öldüğünde o zaten Melez Okulu'nda kimliğini bilerek yaşıyordu. Ah, şimdide dostuna mı haset ediyordu?

Sahiden kalpsizin teki değil miydi?

Böyle olmaması gerekmez miydi öyleyse. Sanki sıvı kurşun içiyormuş sonra da lavların arasına atlıyormuş gibi hissetmesi neyin nesiydi? Defne ileyken her şey doğru gelirken şimdi neden netliğini kaybetmişti.

Aslında biliyordu. Lanet olsun ki biliyordu! Kanının her bir damlası biliyordu. Dile gelen, özellikle gelmeyen, her bir kelime bunu haykırıyordu. Ama daha kendi sahip çıkamazken hissettiklerine... Olur şey değildi.

Olmayacaktı!

Ama oldu.

Eskiler dile kolay dememiş boşuna. Sabah eğitimlerinde baş göstermişti ilk önce. Gün içinde en yakın oldukları zamandı. İlk gün sadece yarım saat sürebilmişti. Defne'nin Dağhan ile çalışmaya başlaması, ardından Ateş ile eşleşmesine başta minnettar olsa da, ilk gün en beteriydi. Uzak durdukça çıldıracakmış gibi oluyordu. Sanki ona daha yakın olmalıymış gibi hissediyordu. Ama bu onu kendinden koruma güdüsünü açığa çıkarıyordu. Sonrası nasıl oluyordu bilmiyordu. Kendini Defne'ye daha da bağlanmış hissediyordu.

Zoruna giden diğer bir nokta, sanki Defne'nin de ondan uzak durmak için özel çaba sarf ediyormuş gibi oluşuydu. Kendine öyle geliyormuş gibi düşünmeye başlasa da, ya da bu yönde düşünmeye zorlasa da kendini, görünen köy kılavuz istemiyordu.

SAVAŞÇI: Melez Okulu & SAVAŞÇI: Yeni Hayat |  ♡ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin