♫♥ 5.7 ♥♫

6.4K 357 7
                                    

♠5.7

Benimki atlatmak değildi. Yalnızca kaçınılmazı erteliyordum. Bir şeyleri halletmiş değildim, hayır. Şöyle bir dönüp baktığımda hallolan hiçbir şey yoktu. 

Babam; ilk aşkım, kahramanım bana el kaldırmıştı. Bunu konuşmamıştık. Bana gelip sızlayan yanağımı öpmemişti. Kırılan kalbimi un ufak etmiş, bunu görse bile telafi edecek hiçbir atakta bulunmamıştı. Bu belki de daha çok incitmişti canımı. Bana vurmasından çok önemsememesi, belki de eskisi gibi ilgili olmayışı. Tüm varlığını bana adayan birini bir anda iki kişile daha paylaşınca böyle oluyordu herhalde. Babam da benimle fazlaca zaman geçirdiğini düşünüp belki aradaki farkı kapamayı düşünüyordu. Aptalca, biliyorum. Kulağa saçma geliyor. Ama neydi ki o halde açıklaması?

Ne uzak tutabilirdi onu benden, babam istemedikçe? Bu kendi seçimiydi. Beni değil, sevdiği kadını ve onun kızını seçmişti işte. Yanıma her gelişinde bir umut diyordum. Bu kez sırf benimle ilgilenmek için geldi. Sonra konuyu dönüp dolaştırma gereği bile görmeden o kadına getiriyordu.

Biyolojik anneme. Bir ayı çoktan geçmişti. Ben kaçıyor, konuşmuyor ve tekrar kaçıyordum. Selene ise sürekli peşimde oluyor, ayrılmıyordu. Beni seviyor olabilirdi, bunu inkar edecek değildim. Kimsenin sevgisini ölçmek benim haddime değildi. Ama bir seçim yapmıştı. Beni bırakmış, yıllarca benden uzak kalmıştı. Bu benim için olabilirdi, ama benim bir anneye ihtiyacım varken olmayışını açıklamazdı. Bu sebep kabul edilemezdi benim nazarımda. Arkadaşlarımın, öğretmenlerimin bahsettiği o ana kucağının huzur veren kokusunu, mayıştıran sıcaklığını duyumsamamıştım ben. Ya babama sarılırdım yahut soğuk, cansız yastıklara. 

Yokluğunun hissettirdiği acıyla kaç gece sabahladığımı bir ben bir Allah bilirdi. Göz yaşlarımın diyetini, geçen on beş yılın bedelini kim ödeyecekti? Nasıl ödeyecekti? Dahası, ben kabul edecek miydim? Kendi kendime pekala da idare edebiliyordum işte. 

Biliyorum, kalbimde bir yerler ona koşup sıkıca sarılmak için can atıyor. Sımsıkı sarılmak, kokusunu doyasıya içime çekmek, uğruna şiirler yazılan ana kucağını bir defa olsun tatmak için ölüyor. Ama daha kendi olmayan ilişkimizi bile yola yaklaştırmadan bir de mavi şeytanı dahil ediyorlardı, hem Selene hem de babam.

Hiç mi sevmemişlerdi? Hiç mi kıskançlık ateşinde cayır cayır yanmamış, çaresizlik çölünde kavrulmamışlardı? Geçmiş, bugüne taşınarak gözlerinin önünde raks ederken körü oynamak zorunda kalmamışlardı? Gece'nin Berkay ile olan geçmişini bile bile nasıl bu kadar kolay kabullenmemi beklerlerdi? Üstelik Berkay ile aramda bir şey yok iken bile sevecen davranmamıştı bana! Ben onların sevgisini küçümsememiştim hiçbir zaman, ama onların bu yaptıkları Berkay'a olan duygularıma hakaret etmek değil de neydi?

Ah, Berkay vardı bir de. Tabi...

Ne ara bu kadar sevdim onu, bilmiyorum. Etkilenme, tamam. Onu, Melez Okulu'na getirilirken, arabada uyurken gördüğümde etkilenmiştim ilk defa. Sonra bana araziyi gezdirirken, ahırlarda... Babamın derdine düşerken usul usul peydah olmuştu. Ortamını buldukça yüzeye yaklaşmış ve uçurumun kenarında patlak vererek bir volkan gibi patlayarak gün üstüne çıkmıştı.

Berkay'ı çok seviyordum.

Hem de çok!

Konuşmadıklarımıza rağmen, üvey ablamın eski sevgilisi olmasına rağmen, baskın Alfa karakterine rağmen seviyordum. Onu sevmek nefes almak kadar doğruydu, nefes almak kadar ahlaksız, nefes almak kadar zaruri. Nefes...

Ben Heros Ballator'un ruhuydum, o Heros Auxilium'un nefesi...

Hani koşarsınız, koşarsınız ya sonra kondisyonunuz bozulur ve soluk soluğa kalırsınız. Soluklarınız hızlanır, ciğerleriniz yanar. Yaşamanız için almaya mecbur olduğunuz o nefesler sizi içten içe yakar. Berkay da beni öyle yakıyordu: içten içe yanıyordum.

SAVAŞÇI: Melez Okulu & SAVAŞÇI: Yeni Hayat |  ♡ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin