Olaylar

57 33 16
                                    

“Azra ilacı bulabildin mi?”
O sıra dağınık etrafı iyice dağıtarak konuştu. “her yer her yerde baksana! Arıyorum.”
“Elini çabuk tutman lazım.”
“Biliyorum, farkındayım. Acele ediyorum, ediyorum evet!”
“Ne evet Azra?”
“Buldum.”
“Aferin! Çok güzel. Hadi şu korkunç yerden bir an önce gidelim.”
Her yer o kadar çok karanlıktı ki göz gözü görmüyordu. Kırılmış cam parçaları, tahta parçaları ayakkabı olmasına rağmen ayaklarına batıyordu.
“Ahhh!”
“Ne oldu Melis?”
“Ayağıma sanırım cam battı. Ve canım çok acıyor.”
“Çıkar ayakkabıyı bakalım.”
“Olmaz şu yerden….”
Tam kafasını kaldırıp camdan baktığında ağaçların arasında birisini görmüştü. Daha önce hiç görmediği dayısıydı. Sadece fotoğraftan tanıdığı o dayısı….

                                           ***********

Üç sene önce…..
Melis, annesi ve babası bir Pazar günü kahvaltılarını yaptıktan sonra kahve içmek için bir araya geldiler. Melis, “Aile fotoğraflarına bakmaya ne dersiniz canım ailem? Diye sorunca babası, “tabi bakalım.” Diye cevapladı.
“O zaman ben getiriyorum.” Odaya gidip albümü almak için dolabı açtı. Tam albümü aldığında arasından genç, yakışıklı, esmer, siyah saçlı, zayıf, uzun boylu bir delikanlı gördü. Kimdi bu? Ve bunun burada ne işi vardı? İlk kez bu kişiyi görmüş olduğunun heyecanıyla içeri girip, “Bu kim?” diye sordu.
Annesinin gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
“Senin dayın.”
“Dayım mı?”
“Evet dayın. Yıllar önce iş yerinde çıkan bir yangın sonrası yanarak can verdi. Öyle iyi, öyle yakışıklıydı ki anlatamıyorum.”
Fotoğrafta kısa kahverengi saçları kahverengi gözleri zayıf haliyle kameraya gülümsemişti.
“İsmi neydi?”
“Uğur.”
“Peki nasıl birisiydi? Nelerden hoşlanırdı? Hayatında biri var mıydı?”
“Evet, çok iyi niyetli birisiydi. Çok çalışkan biri o kadar da yakışıklıydı, nişanlıydı. Birkaç zaman sonra evleneceklerdi.”
“Peki ya, o kıza ne oldu?”
“Başkasıyla evlendi.”
“Nasıl yani.”
“Dayını kaybettikten bir süre sonra başkasıyla evlenmek zorunda kaldı.”
“Peki ya dayımı hiç sevmedi mi? Nasıl evlendi başkasıyla, bunu ölmüş dayıma evlenerek nasıl yaptı?”
“Kızım sakin ol. Dayını çok sevdi. Hala derin yarası biliyorum.”
Birden uğultu gelmesiyle geçmişe giden Melis kendine geldi.
“Dayıcığımmmm!”
“O sıra şaşırıp kalan Azra, “Ne dayısı Melis ne diyorsun sen?” Diye sordu.
“Dayım, dayım orada!”
“Nerede?”
Azra’yı camın kenarına alıp gösterdi.
“Bak! Ağacın dibinde.”
“Melis orada bir şey yok.”
“Var! Görüyorum.”
“Hayır, dur Melis. Bana bak! Bende kal!”
“Ben iyiym. Bana deli muamelesi yapma yeter.”
Saat akşam geç saatlere geliyordu. Melis’in gösterdiği yerde sadece direk ve ağaç vardı. Direği dayısı sanmış olabilir miydi? Yoksa öteki dünyadan gelemeyeceğine göre yarı insan varlıklar şekil mi değiştirmişti?”
Melis, “ben gidiyorum!” diye konuştu.
“Hayır, seni asla bırakmam. Kendine gel! Gerekirse seni tokatlarım. Dur ve sakin ol!”
“öyle bir hata sakın yapma! Dayım orada Azra, hiç göremediğim dayımdı o.”
“Bak sen de diyorsun hiç görmediğin dayın. Melis onların oyunu bu sakın kanma!”
Melis’in kulağına, “ Melis, güzelim dayıcığım hadi gel. Bekliyorum.” Diye bir ses duydu ve sonra ensesinde nefesini hissetti.
“Azra tutma, ben gidiyorum.”
Demesine kalmadan onu itip dışarı fırlaması bir oldu. Merdivenlerden öyle hızlı iniyordu ki adeta çıldırmış gibiydi. Bazen birer birer değil ikişer, üçer iniyordu. Azra, her ne kadar yetişmeye çalışsa da Melis çoktan uzaklaşmıştı.

AZRAH Where stories live. Discover now