Konuşmalar

56 29 9
                                    

“kimi duyumlar ve görüntüler canlanır gözümüzde.
                               Ya olmasını istediklerimizdir ya da özlediklerimiz.”
Sonunda kendini bir anda gecenin kör vaktinde dışarıda bulan Melis, bir yandan da camdayken dayısını gördüğü o yere doğru ilerlemeye başladı.
“Dayı, neredesin? Geldim ben. Neredesin dayı?”
Bu sesi hastanenin odasında fark eden ihtiyar doktoru bırakıp direk cama yöneldi.
“Bu Melis. Bu kızın dışarıda ne işi var?”
Doktor; “Ne oluyor ihtiyar?” diye sordu.
“Melis…”
“Ne oldu ona?”
“Dışarıda ve kafayı yemiş gibi. Neredesin dayı diye her yerde onu arıyor.”
“Ne?”
“Doktor başının çaresine bak! Ben kızımın yanına gidiyorum.”
“Bekle başımda bu şeyle geliyorum. Baskı yapıyor. İyiyim bekle beni de ihtiyar.”
İhtiyar tam odadan çıkarken Azra’yla burun buruna gelirler.
“Kızım Melis?”
Babacığım biliyorum. Tutmaya çalıştım ama sürekli dayı dedi.”
“Dayı mı?”
“Evet, dayı”
“Aman! İşte bu sefer yandık!”
“Neden baba, neler oluyor?”
Sanırım artık şekil değiştirmeye başlamışlar. Bu çok tehlikeli ve inan bu sefer durumlar daha ciddi bir hal aldı.”
“Ne yapacağız?”
“bu sırrı çözmek için köye döneceğiz.”
Birden dayı sesini duyan Azra ve ihtiyar koşarak aşağı indiklerinde Melis’i aramaya başladılar. Gördükleri manzara karşısında şoke oldular. Melis’in üstü başı dağılmış kir pas içinde ve kıyafetlerinin birkaç yerinde yırtıklar vardı. Öylece yere çökmüş ağaca doğru bakıyordu. Sahi Melis’e ne olmuştu?
Azra koşar adımlarla Melis’in yanına gitti. Elini omuzuna uzatmasıyla birlikte Melis, “Ahh! Yavaş olsana! Omuzum çok acıyor.” Diye bağırdı.
“Ne oldu Melis ne bu hal?”
“Ne oldu bana, neden buradayım?”
“Buraya sen geldin hatırlamıyor musun?”
“Nasıl olabilir hayır. Hatırlamıyorum! Hatırlamış olsam sence bu tepkiyi verir miyim?”
“Şey…”
“Ne?”
“Sanırım, hayır.”
“Eeee Azra, eee”
O sıra ihtiyar şaşkın şaşkın etrafa bakarken birden bir gölge dikkatini çeker. Melis ve Azra kavga ediyor ve oraya doğru ilerliyordu. Gözlerinin hatta göz bebeklerinin büyüdüğünden habersizdi.
Göz bebeklerinin büyümesi neydi? O gölgeyi gören herkeste mi bu oluyordu? Yoksa sıradan bir durum muydu? Oraya doğru giderken resmen hisleri ölüyor gibiydi. Adeta ara ara kullandığımız “odun” kelimesinden farkı yoktu. Ama nedendi? Azra ile Melis kavga ederken bir anda ihtiyarın oradan ayrıldığını fark ettiler. Ve saat epeyce geç olmuştu. Peki ya doktor neredeydi? Herkesi bir araya hangi kahraman getirecekti?

*******
Ormanlık alan…
Öyle korkunçtu ve öyle sessizdi ki gelen uğultu ve hayvan sesleriyle daha da ürkütücü oluyordu.
Her yere yayılmış yapraklarla karışık cam kırıkları,
Yağmur sonrası oluşan çamurlu topraklar,
Ve hafif esen o rüzgar…
O sıra doktor kendisini toparladıktan sonra odaya baktı. Ve kimseyi göremedi. Biraz daha iyi olduktan sonra ayağa kalktı. “Herkes nerede?” diye söylenirken camdan baktı. Melis ve Azra’yı görmüştü.
“Bunların orada ne işi var? İhtiyar, ihtiyar neredesin?”
Ne odada ihtiyar ne de başkası… Kimselerin olmadığını fark eder etmez hızla hazırlanıp dışarı çıktı. Tabi ki o kolyeyi ve demiri yanına almayı ihmal etmedi. Onlar o olmadan başına bin bir türlü bela getirebilirdi. Odadan çıkarken bir ses kulağına geldi. Bu defa tek bir farkla, eskiden ensesinde hissettiği o nefes, yoktu. Sesi duymamazlıktan gelerek bahçeye doğru ilerledi. İlk Azra’yı gördü.
“Azra ihtiyarı gördün mü?”
“Hayır, biz de onu arıyoruz. Nerede olduğuna dair bir bilgimiz yok.”
“Melis nerede?”
“İki ağacın arkasında, sanırım midesini üşütmüş”
“İhtiyarın nerede olduğu hakkında bilgi sahibi misin? Yoksa Melis’e mi sorayım?”
“Melis gelsin istersen ona sor.”
“Azra?”
“Buyur doktor?”

AZRAH Where stories live. Discover now