Olaylar

25 9 3
                                    

Melis direk babasına dönüp sordu. “Baba bir şey buldum.
Sence bu, o mu?”
Babası kutuyu eline aldı ve yazıyı gördü. “Evet bu o! Bu
kişi, o kişi!” diyerek çığlık attı. Çığlıklarını atarken teşkilatta
olan yarı insan varlıklar da onları izliyor, akşamın olmasını
bekliyorlardı. Bu akşam her şey son bulabilirdi.
Çığlıkları duyan Azra ve doktor, ihtiyar ve Melis’in
olduğu yere geldiler. İkisi birden, “Ne oldu, ne buldunuz?” diye
sordular.
“Her şeyi bitirecek o gizli sırrı bulduk,” diye cevapladı
Melis.
“Neymiş o her şeyi bitirecek sır?”
“Bak elime doktor, bu olayların bitireceğine işaret.”
“Çok güzel! Hava da kararıyor, artık gitmeliyiz.”
Bunun üzerine ihtiyar, “Evet, gidelim,” dedi. Oradan
uzaklaşmak için ayrıldılar.
İçlerinde bir umutla o sığınağa doğru yol aldılar. Bir umut
bitecek ve eski güzel günlerine geri döneceklerdi. Kim bilir belki
Azra'nın da hafızası yerine geri gelecekti.
Biraz yürüdükten sonra o eve vardılar. Saat öğleden sonra
beşti. Apar topar kaldıkları yere girdiler. Melis, “Hissediyorum,
izleniyoruz. Bir an önce halledelim şu işi!” dedi panikle.
Yuvarlak masanın etrafına toplandılar. Ve o kutuyu açtılar. Beyaz

tozları gördüler. Doktor, “Evet…” dedi imayla. “Bizi kurtaracak
umuda bakın. Bu muydu?”
İIhtiyar, “Doktor, sakin ol. Bu kişi kim sen, biliyor
musun?” diye sorunca doktor başını iki yana sallayıp, “Hayır,
bilmiyorum.” diye konuştu.
İhtiyar bilge ses tonuyla anlatmaya başladı. “Dinle o
halde beni, anlatıyorum.” dedikten sonra devam etti.
“Yıllar yıllar önceydi. Bu tarikatın ilk kurulduğu
zamanlar beyaz cadı onlardandı. İyilik için söz vermişlerdi.
Yeminlilerdi. Ama tarikatın bir çoğu tarafını kötü olmaktan yana
şeçmişti ve beyaz cadıya karşı gelmişlerdi. Ya yok edeceklerdi
ya da kendi taraflarında olması için zorlayacaklardı. Başka
seçenekleri yoktu. Bir gün ısrarla iyi olacağını söyledi. Ve o an
bütün kötüler toplanıp onu yaktılar. Yandıktan sonra küllerinin
siyah olduğunu değil, beyaz olduğunu gördüler. Böylece sonsuza
kadar külerini bu kutuda sakladılar.”
“Peki, bu cadıyı nasıl geri getireceğiz?” diye sordu doktor.
İIhtiyar oturduğu yerden kalktı. Kitapların olduğu yere
doğru yöneldi. Çok eski bir kitabın içinden yırtık, bazı yerleri
deforme olmuş, bir kağıt parçasını getirip masaya koydu.
“Bununla! Ama yapmamız gereken şey; sadece beyaz cadının
varlığına inanarak bu kağıtta yazılanları okumak. İnanarak
çocuklar, inanarak okumak... Anlaşılmayan bir yer var mı?”
Kimseden ses çıkmayınca devam etti. “Asıl önemli bir
şey daha var. Hayatlarınızda yaptığınız iyilikleri düşündüğünüz
bir anda sizden bir parça kan istiyorum.”
İlk başta buna karşı gelseler de sonunda her şeyin bitmesi

için ihtiyarın dediklerini mecburen kabul ettiler. Kimisi elinden,
kimisi parmağından kan vererek damlattılar. Yaptığı iyilikleri
düşünerek ve inanarak kağıtta yazılanları okudular. Ama ne
gelen vardı ne giden… Defalarca denediler. Ama saat epeyce geç
olmuştu. Ve yorgunluktan herkesin gözleri gidiyordu.
Doktor, “Artık uyumalıyız. Gelen giden kimse yok
baksanıza.” dedi.
İhtiyar saate baktı, baya geç olmuştu. “Yatalım, sabah
bakacağız bir çaresine.” Olduğu gibi her şeyi masada bıraktılar
ve uyumaya geçtiler...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 09 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

AZRAH Where stories live. Discover now