44. Bölüm

900 173 69
                                    

Shade, Jeff ve Greg'le geçen on gün.

Sürekli çalışıyordum. Jeff ile kılıç tokuşturuyordum, Greg ile ok atıyordum, Shade ile gölgelerin içinden fırlayan draak'larla nasıl baş edeceğimi öğrenirken bir yandan hançerimi daha hızlı sallamaya çalışıyordum.

Ustalaşmıştım. Ruh eşimden mi kaynaklıydı, yoksa anahtarın kendisini koruması için bahşedilen o güçten mi bilmiyordum ama bir insandan çok daha farklı hissediyordum. Sıradan bir draak'a karşı bile yenilmez.

Evet, Shade'in tabirleri bu yöndeydi.

Eşlik bağını Zade'in ağzından duyduktan sonra onunla neredeyse konuşmamıştım. Bu beni öldürüyor muydu? Belki biraz. Ama katlanılabilirdi. Yemeğimizi birlikte yiyorduk, bahçede dolaşırken onunla denk geliyordum. Birbirimizi görüyorduk ama iletişim kurmuyorduk.

Ne onunla ne de generallerle eşlik hakkında bir daha konuşmuştum. Zaten aramızdaki konuşmaları az çok tahmin ediyor olmalılardı. Zade bana açıklayabileceği en iyi şekilde açıklamıştı, benim hislerimin neyden kaynaklandığını göstermişti. Daha fazla didiklemeye gerek yoktu.

Gece vakti Zhaur ve Ulkos'un parmaklıklarının önünde oturuyordum. İçeriden nefes sesleri geliyordu ve birisi sırtıma yakıcı şekilde üflüyordu. Sanırım Zhaur'du. Zade Ejaronn'un laflarına hâlâ kulak asmamıştı. Köpekler buradaydı, o Çukur'a gitmemişti.

Jeff'ten öğrendiğime göre o kapılar açılmadığı müddetçe Ejaronn tanrısal bir rahatsızlıkla kıvranıyordu. Çukur'a istediğinde girebilmeliydi ama Zade onu dışarıda bırakmıştı. Köpekler de yoktu...

Köpekler niye orada değildi ki?

Elimdeki hançeri sağa sola çevirirken Ulkos da ayağa kalktı. Zincirler arkasından sürükleniyor, çirkin bir ses çıkarıyordu. Aynı şekilde parmaklıkların önüne yattı. İki tarafımdan Çukur'un nefesini üflediler.

Sıcaklığa ve kokuya dayanamayıp ayaklandım.

Bu Çukur köpekleri bana içgüdüsel olarak hırlıyordu ama bir kere bile rahatsız olacağım mesafeye girmemişlerdi. Sadece... yemek borusundan düştüğümde ölümle burun buruna geldiğime inanmıştım. Zade onların bana hiçbir şekilde dokunmayacağını söylemişti. Anahtar ve bu iz yüzünden mi, yoksa eşi olduğum için mi diye artık düşünmüyordum. Eşi olduğum içindi.

Ulkos ve Zhaur başlarını pençelerinin arasına yaslamıştı, dışarıya bakarak uyukluyorlardı. Zincirleri parlamıyordu, ikisi de yeterince sakindi.

Arkamda sıcaklık hissettim. Daha sonra omzuma doğru eğildi, izin üzerine nefesi çarptı ama köpeklerine bakıyordu.

"Akşam neden aşağıda değildin Camira?"

Bu akşam yemeğini Cooper'dan istemiştim. "Uyuyordum." On gün sonra bana sorduğu ilk soruydu. Zade'i tanıyordum, hiçbir şey olmamış gibi gelip birden konuşabilirdi. Ben de aynı şekilde davranıyordum. Elimdeki hançere baktım. "Bana bunu neden verdin?"

Omzumun orada derin bir nefes çekti. "Çünkü eşit olmalıydık." Dalgınlaştım. "Beni öldürebilmen gerekiyordu. Yapmayacağını bilsem bile öldürebileceğin bir parça elinde olmalıydı."

Eş olduğumuzu bildiğim için artık çekinmeden söylüyordu.

Bir adım öne atıp ona dönerken hançeri belime sıkıştırdım. "Köpekleri hâlâ yollamamışsın. Bunu yapman gerekiyordu."

Şüpheyle bakışları kısıldı. "Hayır, sormak istediğin bu değil."

Matta. Fark etmesinden nefret ediyordum. "Neden buradalar?" diyerek düzelttim. "Sen burada olsan bile bu köpekler Çukur'a ait."

ÖTEKİWhere stories live. Discover now