9. BÖLÜM

51 12 9
                                    

"Prenses! Oraya tek gidemezsiniz!"

Atımı daha hızlı sürerken ormanın içinde izimi kaybettirmem on dakikamı almıştı. Peşimdeki askerlerin ve hizmetçilerin beni kaybettiğine emin olduğumda atımı yavaşlattım ve ormanın ortasındaki tapınağa ilerlemeye başladım. Son derece eski ve yıkılmıştı. Bu gün kasabadaki panayıra gitmek için saraydan çıktığımda ormanın ortasındaki tapınakta esir olan bir yaratık hakkında dedikodu duymuştum. Öğrenir öğrenmez bir at almıştım ve şimdi tam da olmak istediğim yerdeydim. Attan inip bir ağaca bağladım ve yerde sürünen elbisemin eteklerini tuttum. Tapınağa girdiğimde yerdeki yosunlara basıp kaymamak için son derece yavaş ilerliyordum. Elimdeki gaz lambasını çevreme tutarken iki kat aşağı indim. En sonunda büyük bir odaya vardım. Saraydaki odamdan bile büyüktü ama ne bir eşya, ne de ışık vardı.

"Burada ne arıyorsun?"

Arkamdan duyduğum ses ile boynumda hissettiğim keskin şeyi aynı anda fark ettim. İki elimi de havaya kaldırdım ve yavaşça ona döndüm. Gözlerim irice açılırken heyecandan ne yapacağımı bilemedim.

"Velet, sana bir soru-"

"Demek gerçekten gerçeksin!"

Bir adım geri çıkıp onun çevresinde tur attım. Bakışlarını üstümden çekmezken ne yaptığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Bense utanmadan onu inceledim. İnsana benzese de insancıl olmayan özellikleri vardı.

Öncelikle gerçekten uzundu. Yani, gerçekten, gerçekten uzundu ve uzun boyuna rağmen baya bir iriydi. Başka bir özelliği ise onun...fazladan bir ağzı mı vardı? Elinin üzerine bir ağız daha vardı ve kesinlikle gerçek bir ağızdı ve son olarak onun...tanrı aşkına dört kolu vardı. 

"Peki ağzın? Ondan yemek yiyebiliyor musun? Ya da-"

Eline uzandığım an geriye adımlayıp durdu. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Gördüğüne inanamıyor gibiydi.

"Ah evet, benim hatam"

Elbisemin eteklerini tutup selam verdim.

"Ben bu krallığın prensesiyim, ve sizde burada esir olan 'yaratık' olmalısınız"

Elimi uzattığımda bir kaç saniye tuhaf tuhaf baksada en sonunda elimi sıktı.

"...Sukuna"

Genişçe güümsedim.

"Memnun oldum"

Aradan aylar geçmişti. Her gün saraydan bir şekilde kaçıp buraya gelir ve uzun uzun sohbet ederdik. Bu süre zarfında bunu sır olarak tutmuştum. Ayrıca bana Sukuna bana burada neden yüzyılaldır esir olduğunu anlatmıştı. Uzun bir süre önce, henüz insanken bir savaşa katılmış, düşman safına yakalanmış ve üzerinde ayinler yapılmış. denenen her şey başarılı olmuş. Sukuna neredeyse durdurulamaz bir güç kazanmış ama ona bunu yapanlar ondan korkup onu buraya, güçlü bir büyü ile mahkum etmişler.

"Peki bu büyü bozulamaz mı?"

"Her büyü elbet bozulur"

Kısa bir sessizlik oldu

"Büyüyü bozmak için bağlılık yemini gerekir. Biri ile ölüme kadar sürecek bir bağ bu ama bu büyüyü yapan kişiler hiç bir insanın bir yaratık ile bağlanma büyüsü yapmayacağını biliyordu"

"Peki..ben yapamaz mıyım?"

Sesli bir kahkaha attığında somurttum.

"Bu sana komik mi geliyor"

"Tanrım, hem de nasıl!"

Gülmesi bitince devam etti.

"Çok naziksin prensesim ama olmaz"

"Neden?"

İç çekti.

"Bu büyü yapılan iki kişinin ömrünü yarıya indirir. Ben zaten ölümsüzüm ama sen...bir gün kraliçe olup aile kuracaksın. Senden bu geleceği almayacağım"

"Sende ailem gibi benim adıma karar verip durma"

Sinirle konuştuğumda şaşkınca bana baktı.

"Lanet bir kraliçe olup tüm gün tahtta oturmak istemiyorum, babamın seçtiği bir adamla olmak hiç istemiyorum! O yüzden benim adıma konuşma"

Ben soluklanırken Sukuna beni izledi.

"Bağlılık yeminini nasıl yapabiliyoruz?"

"...Bunun bir geri dönüşü yok, ölene kadar"

"Biliyorum"

Kararsız geçen bir dakikanın ardından başını salladı.

"Pişman olacaksın"

"Yapmazsam daha da pişman olacağım"

"Aptal kız..."

SUKUNA X OKUYUCUWhere stories live. Discover now