2.Bölüm: Yaşamaya başlarken

17 10 0
                                    

Sıkışıp kaldığımız yerden büyük boşluklar açarak çıkacaktık.

12 Mayıs

Gözlerimi açtığımda önümde duran pembe yaprağı kaldırdım. Dün gece kaçtığım arılar beni buraya kadar kovalamış olmalıydı. Etrafa bir süre baktıktan sonra sessizce çiçeğin içinden çıktım ve hızlıca yuvaya doğru ilerlemeye başladım. Yuvaya doğru giderken hızlı ilerlediğim için yine bir çiçeğe çarpmıştım. Arkamdan bağırmasına aldırış etmeden ilerledim. Yuvaya yaklaştığımda hızımı yavaşlattım. Kozalardan bir tanesine tekme vurdum ve bir tanesini yere düşürdüm. Koza yere düşüp kırılırken karşıda bana sinirle bakan Octacian'ı gördüm. Octacian kim miydi? Ben hariç bütün kelebekleri yakalamak için uğraşan ve onları öldürüp kanatlarını kullanan bir aptaldı. İnsanoğluydu sonuçta. Aptaldı işte. Octacian'ın kafasına doğru gittiğimde eliyle beni kovalamaya çalışıyordu. "Git!" diye bağırıyordu. Onun bu hali çok komigime gidiyordu. Biraz daha onunla uğraştıktan sonra gidip Otellian'ın oturduğu sandalyenin üstüne kondum. Her zaman ki gibi kitap okuyordu. Elindeki kitabın bütün yaprakları sararmıştı. Kim bilir ne zamandan beri açmıyordu kitabı. Elini yandaki masada duran cipse daldırdı. Cipsli ellerini tükürükleriyle temizledikten sonra tekrar kitaba dokundu. Bu görüntü midemi bulandırdığı için hızlıca uçup Viona'nın yanına ilerledim. O ise küçük bir tırtılla uğraşıyordu. Bir süre onları izledim.

Octacian'ın kavanoz açma sesini duyduğumda hızlıca Viona'nın kanadından tutup onu ağacın arkasına çektim. İşte bu bizim tehdit çanımızdı. Kavanoz sesi duyulduğunda saklanmak zorundaydık. Ağacın arkasından baktığım kadarıyla Octacian sarı bir kelebeği yakalamaya çalışıyordu. Kıpkırmızı olmuş suratı ve yarısı açılmış t-shirtünden fırlayan göbeğiyle çok komik gözüküyordu. Otellian ayağa kalkıp elindeki kavanozu aldı ve tekte kelebeği yakaladı. "Madem beceremiyorsun bırak şu kelebek sevdanı." dedi. Octacian gülerek kolunu arkadaşının omzuna koydu. "Sen varken benim çabalamam gerekmiyor." dedi. Otellian omzundaki elden kurtuldu ve kalktığı yere geri oturdu. "Ter kokundan dolayı bütün kelebekler daha doğmadan ölüyorlar." dedi. Otellian'ın bu sözlerine kahkaha attım. Viona'da gülmeye başlamıştı. "Tehlike geçti Viona." dedim. Viona başını sallayıp güzel bir ıslık çaldı. Saklanan kelebekler bir bir ortaya çıkarken etrafı bir huzur kaplamıştı. Renklerin huzuru. Doğanın içinde barındırdığı her rengin ayrı bir huzuru vardı. Yeşili ayrı bir anlam taşırdı mesela doğanın ya da parlaklığını güneşten çalan bir sarısı olurdu. Kimileri anlamaz renk der geçerdi fakat bizler için durum öyle değildi. Biz renklerle birbirimize kod gönderirdik. Renkler bizimdi. Ve bizim olan her şey de doğanın.

*****

Ağacın dalına konup diğer kelebeklerinde bunu yapmasını bekledim. Benden sonra doğan bir çok kelebek vardı ve onlarla birlikte kendimize göre bir eğlence düzenliyorduk. Sarı kelebekler kendi aralarında, mavi kelebekler kendi aralarında ve kırmızı kelebeklerde kendi aralarında bir ağaca konuyordu. Biz ise sekiz lanetli kanat olarak onları sınır olarak belirliyor ve oraya kadar uçuş yarışı yapıyorduk. Bu hayatta en sevdiğim şeylerden biri hızdı. Ve bu sevgim çoğu zaman başıma bir çok kez bela açmıştı. Fakat ben en büyük belanın geleceğinden habersizdim. Bazılarımız bilmezdi ama beni öldüren şey bu olacaktı. Ben de bilmezdim ama beni öldüren şey bu olacakmış.

Kelebeklerin Aşkı Kısa Olur Where stories live. Discover now