Final

2.8K 561 581
                                    

Haiii ben geldiim!

Ay sandığımdan çok daha kısa tuttum bu fici, kabuslarla sizi bunaltmak istemedim çünkü. Karmaşıklaştıkça karmaşıklaştı, kafalarınız güzelce karıştı ama finalde tüm her şey açığa çıkıyor olacak :') Daha bana kalsa ne kabuslar yazardım da kısa kesmeyi seçtim, tadında olsun dedim sizleri bunaltmamak için, kafa karıştırıcı ve çerezlik bir fic oldu. Umarım final bölümünü de seversiniz^^

Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Son kez keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx

+++++

Ailemin mezarına gittiğimde çok daha kötü olmuştum. Yüzleştiğim gerçekler beni mahvetmişti. Ailemin öldüğü gerçeğinden kendimi soyutlayarak yaşadığıma inanmakta güçlük çekiyordum. Her şey hâlâ şakadan ibaret geliyordu.

Üstümde kara bir lanet vardı. Belki de ailem de bu lanet yüzünden ölmüştü? Benim yüzümden ölmüşlerdi ve ben hatırlayamıyordum. Kendimi suçlamaktan kahrolmuştum ve Taehyung beni sakinleştirmek için çabalamıştı. 

Dizlerinde yatırıp saçlarımı okşayarak şarkı bile söylemişti.

Asla uyuyamamıştım. Tek lokma bir şey bile yiyememiştim. Taehyung zorla bana hazırladığı pankeklerden yedirmeye çalışmış ve portakal suyu içermeye diretmişti, ama onları da yiyip içememiştim. Midem almıyordu. Yemeye hakkım yokmuş gibi hissediyordum, çünkü ailemin öldüğünü bile yeni öğrenmiştim.

Garipti, çok garipti. Ailem 1 yıl önce ölmüş olamazdı, inkar edip duruyordu zihnim bunu. Beynim çatlayacakmış gibi ağrıyordu. Karmaşa dolu buhranın ortasında sıkışıp kalmış gibi hissediyordum.

Bu kez üzüntüden, harap olmuşluktan uyku tutmuyordu. Gözlerimi ne zaman kapatsam polisin yüzüme acımasızca söylediği o gerçekler geliyordu.

Annem ve babam ölmüştü. Büyükannemden sonra anne ve babam da beni bırakıp gitmişti... Artık yalnızdım, yapayalnızdım. Yanımda Taehyung'tan başka hiç kimsem yoktu.

-

"Jungkook, iş seyahatinden dönüyoruz. 2 saate evde oluruz oğlum, dolaptaki yemeği ısıtıp yedin değil mi?" 

Annemin sesiyle dudaklarım titrerken yanıbaşımda dikilen Taehyung'a baktım. Telefonumu kulağımda tutuyordum. "Anne..."

Büyük bir gürültü koptuğunda ise elimle ağzımı kapattım. "Anne..." diye yinelerken geri bir ses asla alamadım. 

Hıçkırarak kapıya koşup dışarıya çıktığımda, evimin kapısından çıktığım an kendimi onların bulunduğu otobanın kenarında buldum.

"Bu... Bu babamın arabası..." diye fısıldarken Taehyung bana destek olmak ister gibi belime sarılıp beni yakınına çekti. Arabanın perti çıkmıştı. Ters takla atan aracın yanındaki sağlık ekiplerinden biri, "2 ölü." dedi. "Hayır!" diye bağırdım. "Anne ve baba!"

Taehyung'un kollarından sıyrılıp sıkışan araçtan çıkarılan kanlar içerisindeki cansız bedenlere bakarken yere yığıldım. Kanım dondu. O an bittiğimi hissettim.

O sırada telefonum yeniden çaldığında kendimi evimin salonunda geri buldum. Taehyung ile ikimiz tam kapının eşiğinde duruyorduk. 

Sonra yine bizi gördüm. Ben koltuğa oturmuş televizyona bakarken, yanımda oturan Taehyung elindeki koca kovanın içinden patlamış mısır alarak ağzıma tıkıştırıp beni izliyordu.

"Geçmişteki biz... Yine..." diye fısıldadım. "Sence reenkarnasyon mu yaşadık Jungkook?" diye sordu Taehyung. Hâlâ ailemin kaza yapan araçtan çıkartılan bedenleri gözümün önünde sergilendiği için zangır zangır titriyor ve düzgün düşünemiyordum. Bu da bir kabus muydu? Kabusun içinde bir kabus muydu? 

BROKEN CLOCK • TAEKOOK ✓Where stories live. Discover now