Bölüm 2 : Ah Şu Merdivenler

524 52 75
                                    

Merhaba ^^ eğer bu bölümü okuyorsanız sizi tanıtım bölümümle biraz olsun etkileyebilmişimdir ve devamını merak etmişsinizdir öyleyse daha fazla merakta bırakmayayım sevgili okuyucularımı ^^ hayal dünyamda uzun ve keyifli bir yolculuk yapmak dileğiyle, iyi okumalar...

Merdivenler... Hayatımın tekrar eden düzeninde alışılamadık bir yorgunluk bırakırdı üzerimde. Gün içerisinde birçok kez inip çıktığımdan bacaklarımdaki ağrı bütün vücudumu güçsüzleştirdi ve beni karmaşık desenleri olan koltuğuma mahkum etti. Ayaklarımı sehpanın üzerine atıp insanlığın doğumdan ölüme kadar olan ki döngüsünü zihnimde merdivenin basamaklarıyla eşleştirdiğimdeyse karamsarlık duygusu bastırdı içimde ve kalbimin üzerinde bir ağırlık hissettim. Aklımda beliren düşünce de bu ağırlığı dayanılmaz kılıyordu...

'Eğer hayat bir merdivense senin bir basamak daha çıkmaya gücün yok.'

Evet... Ben çok yorgundum. Belki daha 18'imde ve gencecik bir bedene sahip olduğumdan önümde uzun yıllar varmış gibi görünebilirdi ama aksini kanıtlayacak çok delilim var ruhumda. Mesela çocukluğum eksikti benim, doğduğumda yetimdim. Babam polismiş ve annem hamileyken iki silahlı çatışma arasında kalmış kendini koruyamayınca da vurularak ölmüş. Olaylar nasıl gelişti, neler oldu, ayrıntılarıyla bilmiyorum çünkü annem ben bir yaşımı doldurduğumda başka bir adamla evlendiğinden ve bu konular da üvey babamı rahatsız ettiğinden annem bahsetmekten hep çekinirdi. Beş yaşımda da bir kardeşim olunca üvey babam beni annemden daha da uzaklaştırdı. Devamlı kardeşimle ilgilenip bana sadece derslerimle ilgilenmem gerektiğini, harçlığımı idareli kullanmayı öğrenmemi söylediler. Halbuki ben bunları zaten biliyordum, benim bilmediğim onların sevgisiydi.

Ruhumun kayıp parçalarını saymaya devam etmek karamsarlığımı beslese de ayağa kalkıp test çözmeliydim. Lise son sınıf öğrencisiyim ve bu beni stresli bir sınav beklediğinin habercisi. Ayaklarımı sehpadan indirip odama doğru ilerledim. Çatı katında bir odaya sahiptim üç katlı evde. Manzarası güzel ve sessiz olduğundan pek şikayetci olmasam da ah şu merdivenler... Odama vardığımda ilk işim formamı çıkartıp pijamalarımı giymek oldu. Pencereden kırılan ışık gözümü acıtınca refleks olarak cama baktım. Güneş batıyordu. Gökyüzü kızıla çalmıştı. Benim yerimde olan herkes bu manzarayı zevkle izleyebilirdi ancak benim için acıklı bir Türk filmi kadar duygusaldı çünkü benim adım da Güneş'ti. Yeni bir karamsarlığa meyil vermeden dikkatimi kitaplığıma verdim. Konu tekrarlarımı dershanede yaptığımdan soru bankalarına yöneldim ve aralarından içeriği matematik olan kitabı aldım. Aralıksız üç saatimi sorulara harcadıktan sonra yorulup çekmeceden tabletimi çıkardım. En sevdiğim sayfa olan 'SİYAH SAYFA'ya Facebook'dan girdim. Geçmişi kadar geleceği, geleceği kadar ruhu karanlık olanların sayfası... Tanıtım kısmında kendilerini öyle tanıtıyorlardı. Son paylaşımlarına bakmak için parmağımla ekranı kaydırdım ve durumu gördüm.

'Ölüm vaktini bilmek yaşamın anlamını sözlükten siler, gökyüzünün tek rengi siyah olur...'

Doğru kelimeleri bulmak, başından geçen olayları onların ardında saklayabilmek için önemliydi. Kendini anlatmadan anlaşılmaktı bu, ki ben ilk defa yanlış anlamış olmayı istedim. Defalarca okudum başka anlamların kelimelerin arasından çıkması için ama çabalarım nafileydi. Cümle yaşama anlam katan ölümü bağıra bağıra inkar ediyordu. Eğer ne zaman öleceğimi bilseydim yapacak daha çok şeyim olur bir anda tüm sorumluluklarımdan sıyrılır ve özgürleşirdim. Yani hayatın zorunluluklar olan kısmından sıyrılıp zevkli olan kısmına geçiş yapardım. Düşüncelerim daha önceden de aklımda birkaç defa belirdiğinden artık kanun niteliğindeydi ve onları savunmaktan geri kalmayacaktım. Zihnimi serbest bırakıp gerçekten yazmak istediklerime odaklandım. Klavyeye doğru bakarken bir anda odamın kapısı açıldı. Gürültüsüyle irkilirken annem sinirli bakışlarla bana doğru bakıyordu.

Ölünce Sevemezsem SeniWhere stories live. Discover now