Bölüm 6: Üç Yanlış Bir Doğruyu Getirir Mi?

47 7 26
                                    

Herkese tekrar merhaba ! ^^ 

Gecikmeli bir bölüm olmuş olsa dahi (11.sınıfım) sonunda kalemimin elimden kaymasına izin vermeden sımsıkı tutmayı başararak yazdım. Umarım sizlerde beğenirsiniz keyifli okumalar...

Kahve bardaklarınız kitaplarınızın yanından hiç ayrılmasın... 

^^

  Günün yorgunluğunu ardımda bırakırken kapıdan eşiğimi atar atmaz annemin sinirli bakışlarıyla karşılaştım. Üvey babam da ayakta dikiliyordu. ''Dershaneye gitmemişsin yalan söyledin !'' dedi en yüksek ses tonunu kullanarak bağıran annem, o adamsa tok sesiyle duyacağım en son söz onunkiymişcesine ''Kuralları ihlal ettin Güneş Özden!'' diyerek devam etti.

Her kelimesini ayrı ayrı vurgulayışı kopacak fırtınanın gök gürültülerini andırıyordu. Vücuduma istemsizce gelen titreme isteğine karşı koymaya çalışırken kaşlarımı çattım. Amacım ondan ürkmediğimi hem kendime hem ona kanıtlamaktı ancak benden daha sert görünümlü bakışları doğrudan gardımın boşluğuna yönelikti. Tüm çabalarımın yenilgiyle sonlanacağını hissettiğim o anda kaçmak fikri filizlendi içimde. Birkaç geri adım ardından metalden soğuk bir kapı kulbu, hafif bir baskı ve özgürlük. Sözde özgürlük. Gerçek dünya kendi odamdan daha büyük bir akvaryumdu yalnızca. Gerçeklikte elini kaynağı nefret olan kızgın ifadelerin sahiplerine uzatınca boşta kalmış avuçlarım terlemeye başladı. Dik başlı duruşumun yerini saklanacak yer arayan gözlerim alırken zaman kazanmak için ''Y-yalan söylemedim.'' dedim. 

Üste çıkmaya çalıştığımı düşündüğünden sesini daha da mümkünmüş gibi arttırmaya çalışan annem ''Yalan söylemedim derken bile yalan söylüyorsun! Dershane bugün derslerin iptal edildiğini mesaj atmış babana her şeyden haberimiz var! '' diyerek bağırırken sağında duran mavi çinili vazoyu önüme fırlattı. Parçaları etrafa saçılmıştı. Ani refleksimle merdiven basamaklarına yanaştığımdan fiziksel bir zarar görmemiştim ancak ruhum her parçanın kesiğiyle acıyordu. Güç bulmak üzere tırabzana tutundum.

''Mecbur bıraktınız. Arkadaşımın doğum gününe gideceğimi söyleseydim izin vermeyecektiniz.'' Haklılık payımı kullanarak savunsam da kendimi yetmeyeceğini biliyordum. Onlara göre ihlal edilen hiçbir kuralın açıklaması olamazdı. Daha önce de kardeşimi ihmal ederek ilgi göstermediğimi öne sürdüklerinde yazılı haftasına girdiğimi ve ders çalışmam gerektiğini bir türlü anlatamamışlığımın acı tecrübesi hala aklımdaydı. Bütün evi temizletmişlerdi üstelik çamaşır suyuyla yerleri silerken eldiven kullanmama izin dahi verilmemişti. Sızlayan ellerim başıma gelebilecek yeni cezanın boyutunu düşünmeye iterken annem tekrar bağırdı. 

''Evet izin vermeyecektik! Çünkü senin çalışacak bir sınavın var. Tabi sorumsuzlaşıp ukalalaştığından görevlerini unutuyorsun!''

Cümleleri beni kötü hissettirmek adına özenle kurularak dökülüyordu sanki dudaklarından. Öylesine acıtmaya odaklıydı ki yıldırımlarının ruhumda çıkardığı yangını kalbini saran nefret dolu kara bulutlar dağılana kadar göremeyebilirdi. Tabi o zamana kadar ben de küle dönebilirdim. Anne ve kız kimliğimizi soyunup yıkanla yıkılan tarafları giyerken benliğimize tanınamayacak haldeydik. Üvey babamın memnunluk dolu hali göğsünde birleştirdiği kolları ve pis bir gülümsemeyle belirginleşirken istediğine ulaşmış olduğunu anladım. Karşımda nefretini kusan, etrafındaki eşyaları sağa sola fırlatan kadın, anneliğini kocasının keyfi uğruna harcıyordu. 

Bütün sözlerini yutsam da bu gösteride yer almaya devam ederek o adamın zevkten dört köşe oluşuna şahitlik etmeyecektim. Ardı ardına saydırdığı hakaretleri, yerli yersiz sıfatları kulak ardı edip dinler gibi yapmaktan vazgeçip ''Yeter.'' dedim. Maskaralık yapan kadına karşıt gayet sakindi ses tonum, hatta buzu anımsatacak cinstendi, kanıma karışmış yeni bir duyguysa içimi kaynatarak yakıyordu. Bir an damarlarımı çatlatarak tamamen buharlaşarak saf nefret kalacağımı düşünsem de imkansızlığına inanmayı seçtim. Kavgamız monotonlaşınca da sıkıldığından araya girdi sevgili seyircimiz.

Ölünce Sevemezsem SeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin