5.BÖLÜM- LUNABELLE

207 24 261
                                    

**

Yıldızlara koş prenses...

Ormanın en sevdiğim köşesinde Orion amcanın dizine kıvrılıp yattığım yerde uyukluyordum. Yıldızlara koşmak istesem de karanlık kabuslar beni ele geçiriyordu. Ağaçların arasından gelen rüzgarın sesi ve gece kuşlarının cıvıltıları, ormanın huzurlu atmosferini tamamlıyordu. Yaz yağmurunun birkaç dakika sürdüğünü anımsıyordum. Yüzümü ıslatan yağmuru seviyordum oysaki...

Belirsiz hatıralar halinde beni kucaklayıp taşıdığını hatırlıyordum. Adımları ormanın içinde, tempolu hışırtılarla yankılanıyordu. Yorgunluk ve kederin etkisiyle tam olarak uyanamıyordum. Orion amcanın kollarında olmak huzur vericiydi. Yaşına göre oldukça çevik ve güçlü hareketlerle beni evimize kadar taşıdığını, gözlerim kapalıyken evimizin kendine has kokusundan anladım. Her evin kendi kokusu vardır.

Nazikçe Aster'le paylaştığımız odanın kapısını araladı, beni yatağıma bırakıp alnıma bir öpücük kondurdu. İçerideki kalabalık adımlardan babamın veya annemin de uyandığını ve beni merak ettiğini tahmin ediyordum. Belki de hiç uyumadılar. Amacım onları meraklandırmak olmasa da yalnızlığa ihtiyacım vardı. Tıpkı şu an uyanık olmama rağmen sorulardan kaçınmak için gözlerimi kapalı tutmam gibi.

Orion amca kapıyı yavaşça, hafif bir tıkırtı bile çıkarmamaya özen göstererek kapattı. Aster'in düzenli, derin nefes alış verişlerini duyabiliyordum. Uykusunda bile huzur doluydu.

O sırada babamın kalın, endişeli sesini duydum. "Neredeymiş? İyi mi?" diye sordu. Orion amca her zamanki güven verici, yüksek sesiyle konuştu. "Ormandaydı. Olabildiği kadar iyi Sam. Hırpalanmış, üzgün," dedi. "Bırak da dinlensin, yalnız kalmaya ihtiyacı var," diye ekledi. Ona bu uyarısından dolayı minnet duyuyordum. Babam, yanıma gelmeden odasının kapısını kapattı ve ev sessizliğe büründü.

Sabahın ilk ışıklarında gözlerimi araladım. Üzerime eğilmiş gölge, yatakta sıçramama neden oldu. Aster tepemde dikiliyor, endişeli kahverengi gözleri üzerimde uyanmamı bekliyordu. "Abla, ne yapıyorsun?" diye sordum kaşlarımı çatıp kıpırdanarak. "Uyurken birini izlemek rahatsız edici."

Kaşları çatık, yüzünde kriz anlarında takındığı dehşet ifadesi vardı. "Dün gece gelmedin, seni merak ettik. Neredeydin? İyi misin?" diye sorularını sıraladı ardı ardına. "İyiyim," dedim kısaca. Sesim istediğim ölçüde iyi çıkmıyordu. Doğrulmaya davrandığım anda yatakta yanıma pat diye oturdu ve bana sımsıkı sarıldı. İşte yine başlıyoruz.

On sekiz yıldır ortaya çıkmamakta direnen duygularım, son günlerde içimden taşıyordu. Gözlerim nemlenip Aster'i görüşümü bulanıklaştırırken ani bir hareketle ablamın kollarından kurtulup ayağa kalktım. Gözlerimi elimin tersiyle sildiğimde bana anlayışlı ve üzgün gözlerle baktığını gördüm. "Senin suçun değildi," dedi fısıldayarak. Kafamı salladım ve banyoya kaçıp kapıyı kapattım, yüzüme bol bol soğuk su çarptım. Benim suçumdu Aster, onu koruyamadım.

Bir süre daha orada oyalanıp saklandıktan sonra ağır hareketlerle odaya girip tören üniformamı üzerime geçirdim. Bugün Beth'in cenaze töreni olacaktı. Aster'in odada olmayıp daha fazla soru sormamasına seviniyordum. Saçlarımı tek bir örgü haline getirdim, her zamanki gibi perçemlerimi dışarıda bıraktım.

Düzgün gözüktüğüme karar verip evimizin oturma odasına geçtim. Tüm aile, Orion amca da dahil, kahvaltı sofrasında hazır bekliyordu. Normalde bu saatte annem ve babam tarlada çalışıyor olmalıydı ancak beni beklemişlerdi. Hedefim kapıya yönelip cenaze törenine kadar yeniden ormana kaçmaktı ancak onların endişe ve sevgi dolu bakışları beni olduğum yere sabitliyordu.

KEHANET SERİSİ I: GÜNEŞ VE AYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin