26. BÖLÜM- MESAFE

129 13 225
                                    

**

İyilik yolunda atılan her kör adım uçuruma çıkar.

Sonbaharın günleri hızla geçiyordu, sonlarına yaklaşıyorduk. Avludaki ağaçlar, yapraklarını altın rengi bir hüzünle yere sermiş, serin esen rüzgar onları birer birer savuruyordu. Havada nemli toprak ve ıslak yaprak kokusu hakimdi. Güneş ışıkları yazın olduğu kadar parlak değildi, havada ürperten bir esinti hissediliyordu. Tıpkı benim Güneş ışıklarım gibi... Birçok kişiye hüzünlü gelen bu mevsimi seviyordum. Gri bulutların arasında göç eden kuşları izliyordum. Ruhumdaki kasvet belki de zevklerime de yansıyordu.

Jude ile bir hafta kadar eksiklerimi tamamlamak için akşamları kılıç dersi yapmıştık. Artık epey iyi durumdaydım. Saçlarımı kesmeme de yardımcı olmuştu. Aklımı oyalamak için durmadan antrenman yapıyordum. Yağmurda koşuya çıkıyordum. Bana bazen ekiptekiler, bazen Bren ve Ash eşlik ediyordu. Bren ne kadar koşmayı sevmese de programlarımızın yoğunluğundan görüşme fırsatı bulamıyorduk ve bizimle vakit geçirmek istediği için ayak uyduruyordu.

Bren ile ilk karşılaştığımızda Solaris'e söyledikleri yüzünden epeyce söylenmiş, onunla tartışmıştım. İyiliğim için yaptığını söylemişti. İyilik yolunda atılan her kör adım uçuruma çıkar. Bren'e olan öfkemden Ash de nasibini almış, birkaç günlük tartışma ve soğukluğun ardından benim adıma karar vermeyecekleri, sırlarımı açıklamayacakları sözünü almamla onları affetmiştim. Başka seçeneğim de yoktu zaten. Solaris'in buzdan duvarlarımda bıraktığı hasar tek başına yeterli geliyordu.

Ash hem dövüş dersleri hem de uzmanlık alanı olarak adalet dersleri alıyordu. İkisinde de oldukça iyiydi. Kraliyet Hukuku ile öğrendiği her şeyi derslerden sonra bize anlatıyordu. Anlattıklarından sıkılsam da onun hevesini kırmamak için heyecanla dinliyor gibi yapıyordum. Adalet Fakültesi'nin bana göre olmadığını da buradan anlamıştım çoktan.

Bren ise orta halli bir avcıydı, kendini savunacak kadar yeteneklerini geliştirmişti ancak çok başarılı bir araştırmacıydı. Kaleye geldiğinden beri çözülemeyen pek çok altyapı sorununu çözmüştü. O da mühendislik derslerine giriyordu. Sonunda üçümüzün arası neredeyse eskisi gibiydi. Ash bana arkadaşça davranmak dışında eski konuları hiç açmamıştı.

Ara ara Jay'in odasının bulunduğu kattaki kütüphaneye gidiyordum. Orada ailemi araştırıyorduk. Henüz herhangi bir ipucuna ulaşamamıştık. Jay'in bilekliğime yeniden taktığı taş işe yaramış gözüküyordu. Uyurgezerlik gitmişti.

Bahçede ekiptekilerle şakalaşırken ya da Ash ile birbirimize eski alışkanlıkla sarılırken bazen altın rengi gözlerin beni izlediğini hissedip arkamı dönüyordum. Ancak ne zaman arkamı dönsem sırtını dönüp uzaklaşıyordu.

Solaris ile haftalardır hiç konuşmamıştık. Derslerde beni her zaman Jude ile eşleştiriyor, ders bitince de gözden kayboluyordu. Onu düşünmemek için tüm ormanı koşarak geçmem gerekiyordu ki tam olarak işe yaradığını da söyleyemezdim. Jay bana Solaris'in Aster ve Eos'u hala arattığını söylemişti. Haberleri ondan alıyordum. Henüz hiçbir ize rastlamamışlardı.

Havalar iyice soğumuştu. Üzerime kalın giysilerimi geçirdim. Jay'in tavsiyesiyle mühendislik derslerini ben de denemeye karar vermiştim. Mekanik alanında başarılı olabileceğimi söylemişti. Bren ile arkadaşlığımızdan pratik kısmıyla ilgili biraz göz aşinalığım vardı. Bren ile buluşup avcı kulübünde tanıştığım Steve Eldrin'in dersine doğru yol aldık. Teknik dersler, kulelerden birindeki amfi şeklindeki sınıfta yapılıyordu.

Bren en ön sıradaki yerini aldı. Ben ise daha arkaları tercih ettim. Ders başladığında korktuğum gibi olmamıştı. Biraz dikkatimi verebilirsem matematik hesaplamalarını anlıyordum. Bulmaca gibi onları çözerken kafamı Sol'den bir süreliğine de olsa uzak tutmayı başarıyordum ancak sıkıntıdan patlayacak gibiydim. Bunlar Bren'in ilgi alanıydı. Eh, en azından denemiş oldun.

KEHANET SERİSİ I: GÜNEŞ VE AYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin