6. Esir - Sare Gülsoy

2.3K 1.3K 75
                                    

Sıradaki Esir Sare Gülsoy. Küçük yaştan beri akıl hastanesinde ve babası onu bir hiç olarak görüyor. Anne ve babaların çocuklarını daha çok sevip hak edilen değerlerin verildiği bir Dünya umuduyla..

-FURKAN GÜRSU

Sabahın 7 suları, hava olabildiğince soğuk ve sisli. Oda lambalarının yanıp sönmesiyle uyanan ve nerede olduğunu hatırlamayan Sare, gözlerini fal taşı gibi aniden açıp, olduğu yatakta doğrulup oturdu. Dik bakışlarıyla etrafı süzmeye başladı ve rengi çok soluktu, zihnini kemiren kabuslarının arasına bir kabus daha eklenmişti o sabah. Bir hastane odasındaydı, odanın duvarları beyaza boyanmış içerisinde açık tonlarda bir yatak ve bir dolap barındıran kenarda duran tek pencereli bir camıyla küçük, dar ve sade bir odaydı.

Epeyce etrafı keskin bakışlarla göz geçirdikten sonra derin ve hırçın bir şekilde nefes almaya başladı, nefes alışları git gide hızlanıyordu, burnuna odanın keskin ilaç kokusu çarpıyordu. Çok gecikmeden odada yankılanan şiddetli bir çığlık attı. İçinde tuttuklarının, birikmişliklerinin bedenine tepkimesiydi belki de bu. Sare Gülsoy henüz 19 yaşındaydı. Ailesinin çok küçük yaştan beridir dur durak bilmeyen kabusları ve hırçınlıkları için bir akıl hastanesine yatırtmasıyla bu acılı ve sancılı hayata başlamıştı. Küçük kız buraya getirildiğinde 12 yaşındaydı.

Uzun siyah saçları, kocaman siyah gözleri, küçük okka burunlu ve güldüğünde çenesinde oluşan minik gamzesiyle masum bir kızdı. Gördüğü kabusların nedenini kimse bilmiyordu. O ise kabuslarıyla yaşamaya alışmıştı. Annesi Zehra, kızını akıl hastanesine yatırtmak istemiyordu fakat eşi Fırat küçük Sare'nin doğmasını dahi istemiyordu, ona hep aşağılayıcı bakışlarla bakardı. Sare'nin gördüğü kabuslar ise Fırat için bir nimetti. Gördüğü bu kabusları bahane edip, eşinin kanına girerek "Orada daha iyi bakacaklar" diyordu ve hastaneye yatırılmasını istiyordu.

Fırat, iri yapılı, uzun bıyıklı, gür saçları olan şişman ve emekli bir polisti. Zehra'nın ise ona nazaran daha ince naif bir bedeni vardı ve ev hanımıydı. Her ay kızını görmeye gelirdi ve Sare ile konuşmaya çalışırdı, fakat Sare tek bir kelime dahi etmezdi. Annesine sarılır ve kimseyi duymaksızın öylece kalırdı. Sare'nin tek dayanağı annesiydi. Zehra ise her seferinde "Az kaldı kızım, çıkaracağız seni buradan" diye kendini ve kızını avutmaya çalışırdı, ama bunun ne kadar inanılır ya da gerçek olabileceği ihtimalini aklına getirdikçe gözlerinden damlayan gözyaşlarını alıkoyamazdı. Öylece odasında yatakta oturan Sare, attığı çığlığın üstüne bir yenisini daha ekleyerek dişlerini sıkmaya başladı. "Git!" diye yırtınıyordu. Sürekli uzaktan birilerinin ona "Sen de bizimle geleceksin, sonsuz karanlık, burası senin yerin " diye seslendiğini işitiyordu. Sare eliyle "Hayır git" diyordu. Küçük yaştan beridir beynine aldığı şok dalgaları yüzünden akli dengesini daha da kaybeden minik kız, önceleri sadece bir kabus görüyorken şimdilerde ise ona bakarak kabus izlemek mümkündü.

Sare ise, o unutamadığı ve hatırlayınca yüzünü tırmalamak istediği görüntüleri, aldığı şok tedavilerini aklından çıkaramıyordu. Bu tedaviyi alırken yaşadıkları bir bir gözünün önüne geliyordu.

Hemşirelerin içeriye girerek apar topar bedenine baskı yapıp, sert darbelerle onu sakinleştirmeye çalışmalarını, çığlık atmaktan kısılan sesini, Doktor Kenan'ın hiç acımadan başının iki yanına şok cihazlarını yerleştirerek, elektrik vermesini, aldığı her şokta bedeninin kasılıp, hareketsiz kalmasını ve dişlerini sıkarken çenesinin yerinden çıkacakmışcasına acımasını, bütün bu olaylardan sonra bakışlarının donuklaştığını, beyninin uyuştuğunu, bedeninin buz kestiğini ve ayaklarının titrediğini, nasıl unutabilirdi ki ? Üstelik çok küçük yaştan beri buna maruz kalan bir kız, zihninden nasıl söküp atabilirdi ?

Karanlığın Esirleri (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin