İstisna-8

11.9K 566 6
                                    

"Rüyalarınız geçmiş yaşamınızın bir yansıması olabilir Berra hanım. Bir zamanlar geçmişinizi hatırlamadığınızdan bahsetmiştiniz." Başımı salladım.

"Babamla ilk tanıştığım gün... önceki hayatıma dair hiçbir şey hatırlamıyordum. Bu o zamanlar çok büyük bir boşluk gibi geliyordu ama geçen on dört yılın ardından... sanki hiç hafızamı kaybetmemişim gibi geliyor. Babamla tanıştığım günü bile silik silik hatırlıyorum. Ondan öncesinin bir önemi var mı?" Psikoloğum Mine hanım elindeki kalemle defterine birşeyler karaladı.

"Her insan gibi unutuyorsunuz. Eğer babanızla tanıştığınız o gün 'ben hafızamı kaybettim' demeseydiniz, şuan böyle bir gerçeğin farkında olamayacaktınız."

"Kesinlikle." Ben de tam bunu düşünmüştüm. Geçmiş hayatımı bilemem ama sanki benim unutmam çok önemsiz gibi gelmişti.

"Geçmişiniz hala bilinçaltınızda bir yerlerde Berra hanım. Ve bu da rüyalarınıza yansıyor. Bu rüyalar için yapabileceğimiz... geçmişinizi hatırlayarak başlayabilirsiniz."

"Bunu nasıl başarabilirim ki?"

"Yakın zamanda görmeye başladığınız rüyalarınıza nasıl başladıysanız öyle. Tetikleyen birşeyler olmalı. Bir insan, bir isim, belki de bir nesne. Hepsinin zamanla olacağını düşünüyorum ve de çok yakında hatırlayacağınızı." Hafifçe gülümsedim.

"Aslında hatırlamak istediğimden çok da emin değilim. Rüyalarım... Sanki kötü şeyler yaşamışım gibi." Mine hanım başımı salladı.

"Belki de bu yüzden unutmuşsunuzdur Berra hanım. Unutmayı siz tercih etmişsinizdir."

***

Minenin ofisinden çıkıp asansöre bindim ve işhanından çıkmayı başardığımda arabama doğru yürüdüm. Arabama dayanarak bekleyen kişiyse gözlerimi devirmeme sebep oldu.

"Burada ne işin var?"

"Öğle yemeği yer miyiz?" Arabamın kilidini açtığımda benden önce yolcu koltuğuna kuruldu.

Derin bir nefes alıp arabaya bindim ve kemerimi bağladım. Göz ucuyla ona baktığımda çoktan yolculuğa hazır olduğunu gördüm.

"Burada ne işin olduğunu sordum. Beni nasıl buldun? Burada olduğumu nasıl biliyorsun? Yoksa takip mi ettirdin?"

"Neden bu kadar çok soru soruyorsun?"

"Hiçbirine cevap vermediğinden olabilir mi? Sadece birine cevap versen surarım."

"Evet seni takip ettiriyorum. Yeterli mi? Artık arabayı çalıştırır mısın?" Gözlerimi büyüterek yüzüne baktım. Ne demek takip ettiriyorum ya? Yüz ifadesi çok ciddi gibiydi. Gerçekten takip mi ettiriyor?

"Pes ama." Arabayı çalıştırdım ve park yerinden çıkarak öylesine sürmeye başladım.

"Nerede yiyeceğiz?"

"Yolda tarif ederim." Sonrasında yol tarifi dışında hiç konuşmadı ve de hiç dönüp bana bakmadı. Sinirlerimi zorluyordu, hem de çok fazla. Bu olaylar ve de benden istediği şey... saçmalığın daniskasıydı.

"Burası." Restaurantın yanında ayrılmış park yerine girdim ve arabayı uygun bir yere park ettim.

Arabadan inmeden önce vücudumu ona doğru döndürdüm.

"Birşeyler oldu değil mi?" Oflayarak nefesini dışarıya bıraktı ve başını salladı.

"Oldu."

"Pekala. Yemeğe bu yüzden mi geldik? Bana yemekte ne olduğunu mu söyleyeceksin?"

"Evet. Ama yemeği beklemesem daha iyi." O da bana doğru döndü. "Şükrü Altındeğer.. kızının öldüğüyle ilgili bir belgeyi savcılığa bırakmış." Nasıl?

"Kız ölmüş mü?" Savaş başını telaşla iki yana salladı.

"Hayır! Hayır, kesinlikle ölmedi. Ama artık... ortaya çıkma zamanı geldi."

Devam edecek...






İSTİSNAWhere stories live. Discover now