İş çıkışında T'ye erken çıkacağımı söylemiştim. Aşağı indikten sonra çok dalgındım ve işe odaklanamıyordum. Ceo'nun sekreterinden de izin aldıktan sonra yarım saat erken çıkmıştım.
Bugün yaşadıklarımı o sapığa anlatmak istiyordum. Neden bilmiyordum ama ona güveniyordum. Güvenmem normal değildi ama normal olmak istemiyordum.
Uzak olan durağa geldiğimde kafamı dinlemek için durağa oturdum ve plastik duvara kafamı dayadım. Etraf fazlasıyla boş ve sessizdi. Telefonumu çıkarıp dünkü kayıtlı olmayan numarayla olan konuşmalarıma girdim. Numarayı Sapığım diye kaydettikten sonra ona mesaj atmak istedim. Ama ne diyebilirdim ki? Ona değer veriyor muydum? Belki çok az. Öyle olsa bile ona bunu gösteremezdim.
&&&
Yarım saat geçmesinin üstünden de yarım saat geçmişti. Gelmesi gerekiyordu ama hala gelmemişti. En az beş otobüs kaçırmıştım ve hava kararmıştı. Neden hala gelmemişti?
Telefonumu çıkarıp daha ne yaptığıma anlam verememişken telefona baktığımda mesajı çoktan atmıştım. 'Hey Sapık! Başına bir iş mi geldi?' Neden umrumdaydı ki? Başına bir iş gelmiş olamazdı değil mi? Gelseydi de umrumda olur muydu? Sanırım olurdu.
'Umrunda mıyım?' Mesaj geldiğinde yazdığına şaşırmıştım. Fazla tripliydi.
'Yani bugün gelmedin. Beklediğimden değil ama başına bir iş geldiğini falan düşündüm. Biliyorsun her gün gelince..'
'Anlıyorum. Beni bekleme ihtimalin olmadığı için gelmedim. Bir işim vardı ve sende erken çıkmışsın.'
'Tabiki de seni beklemedim. Sıcak evimde kafamı dinliyorum. Bugün olan olaylar canımı sıktı.'
'Ne oldu? Kim canını sıktı?' O anda her şeyi beklerdim ama beklemediğim tek şey karşıdan karşıya geçen bir sapıktı. Yüzünde maske vardı ama onu çok net tanıyabilmiştim.
'Ne oldu bugün şöförün gelmiyor mu?'
'Kafamı dinlemek istiyorum.'
'Bir saniye sen nerden biliyorsun?' Kafasını kaldırdığında beni gören sapığın gözleri büyüdü. Hemen maskesini çıkarıp yanıma geldi.
"Selam."
"Evde olduğunu söylemiştin."
"Yalan söyledim."
"Neden? Yoksa beni mi bekliyordun?" Yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. Zoraki olduğunu anlayabiliyordum çünkü gerçekten isteyerek güldüğünde çok güzel gülüyordu.
"Günün zor geçmiş gibi duruyor." Kafasını salladı. Benim içinde zor geçmişti ama onun ki daha kötü gibiydi.
"İsmini öğrendim. Çalıştığın yere geldim ama yoktun."
"Ne? İsmimi mi öğrendin?" Gözleri gene büyümüştü. Bana bakıyordu. Evet anlamında kafamı salladım. Heyecandan alt dudağımı dişlerimin arasına aldım ve ona doğru hevesle döndüm. Niye bu kadar heyecanlıydım? Ve o neden bu kadar çökmüştü. Sevinmesi gerekmiyor muydu?
"T' sol departmanda çalışan bir çocuğun saçlarının sarı olduğunu söyledi. Sensin değil mi?" Ben ona heyecanla bakarken bana öyle bakması benim heyecanımı uçurmuştu.
"Hey! Mutlu olman gerekmiyor mu? Bak seni buldum." Hala içimdeki kırıntılı heyecanla çıkmıştı sesim. O ise ayağa kalkmıştı.
"Otobüs geliyor, hava karardı. Eve git. Daha fazla oturma burada." Dedi ve karşı tarafa geçti. Arkasından gene öylece bakıyordum. Yine gidiyordu. Yine beni öylece bırakıyordu. Neden böyle yapmıştı? Ne demiştim?
Sinirden gözlerim dolmuştu. Hayır bunu hak edecek bir şey yapmamıştım. Bugün çok fazlaydı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Whenever It Rains || Wang Jackson || ✔️
Short Story"Gözlerin yağmurda çok güzel gözüküyor." "Yağmur gözlerine çok yakışıyor." "Gözlerini en çok yağmur yağarken seviyorum." "Korkmadan yağan yağmurda gökyüzüne mutlulukla bakmanı.." Bunlar hergün durakta gördüğüm sapığın kurduğu cümlelerden bazılarıydı...