Geri Dönüş

1.3K 70 2
                                    

Babam ve genç karısı yine göz doldurucu bir şekilde giyinip kuşanmıştı. Beni apar topar yurt dışından getirmelerinin sebebi (güya) babamın ölümcül bir hastalığa yakalandığından yatak döşek yatıyor oluşuydu (!) Oysa karşımda bulduğum adam sapasağlamdı. Yürüyordu. Biraz daha yaşlanmış olsa da yaşına rağmen dinçti. Yüzündeki aksiliği de sabitti. Huysuz ihtiyar imajından bir şey kaybetmemişti kısacası. Ama beni ilgilendiren babamın hali değildi. İçine düştüğüm bu saçma durum hatta oyundu. Sanki bu yaptıkları marifetmiş gibi bıyık altından aptallığıma gülmeleri, sinsi sinsi aralarında bakışmaları yok mu hele, beni zıvanadan çıkartacak kadar delirtiyordu. Saçlarını-başlarını, evvel ezel babamın nefret ettiğim keçi sakallarını yolmak için adeta can atıyordum. Tek ayağımın üzerine yüklenip zemine pat pat vururken cici annem konuştu ilk olarak. Bu kadından oldum olası nefret ediyorum. Haspam tam bir Rus kırmasıydı!

'' Ah, Nehir. Biz de seni bekliyorduk tatlım,'' dedi yine değişik olan aksanıyla.

'' Ben sizi böyle bulmayı beklemiyordum ama!'' dedim sinirli bir şekilde.

Sesim, içimde fokur fokur kaynayan öfke kazanından dolayı epey yüksek çıkmıştı. Tiyatro izlemeyi ilkokul sıralarındayken bırakmıştım. Şimdiyse çocukça hazırlanmış bir piyesin içinde kendime rol bulmaya çalışan, saf ama kolay lokma olmayan imajımla onlara meydan okuyan bir piyondan ibarettim. Kadının yatıştırmaya çalışan o sahte tebessümü babamın koluna girmesiyle bir anda son buldu. Armatörlüğe merak saran babam ise son derece düşünceliydi. Beni gördüğüne sevinmediği ama buna mecbur kaldığı öyle belliydi ki, halinin sebebini sorgulamak içimden gelmiyordu. Bilmek istediğim tek şey, oyunla, apar topar olacak şekilde buraya getirilme sebebimdi. Orada kurduğum düzenin içine etmelerinin nedenini ciddi ciddi merak ediyordum. Buradan seneler önce kaçmıştım ben oysa!

'' Uzun yoldan geldin Nehircim, yorulmuşsundur. Biraz dinlen istersen. Akşam üzeri yemeğimizi yerken detaylı olarak konuşuruz bunları.''

Şaka mı yapıyordu bu kadın ? Sahiden açıklama için akşamı bekleyeceğimi falan mı düşünüyordu ? Seneler geçtikçe tipinden değil belki ama zekasından çok şey kaybetmişti garibim. Babam ile göz göze geldiğimizde kollarımı göğsümde toparladım ve tek kaşımı havalandırarak açıklama yapmasını bekledim. O da damarıma basılırsa neler olacağını kestirdiğinden olsa gerek eşine mani olup araya girdi ve duruma kendine yakışır bir uzaklıkla açıklık getirdi. 

'' Gerek yok, Belma. Nehir'e her şeyi anlatalım gitsin. Eninde sonunda öğrenecek nasılsa. Ve bizim fazla zamanımız yok!''

Sanki bir yabancıyla konuşuyordu babam. Beni muhatap almak yerine eşine bakıyor, sözlerini de kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla der gibi mesafe koyarak sarf ediyordu.

'' Neden bahsediyorsunuz siz ? Bu olanlar da neyin nesi böyle ? Artık açıklayacak mısınız buraya çağrılma sebebi mi yoksa böyle saçma sapan şekilde bakışmaya devam mı edeceğiz ? ''

'' Öncelikle, benim evimde sesini yükseltemeyeceğini bilmelisin küçük hanım,'' dedi babam olacak adam. Hemen ardından sakin bir tonla sözlerini tamamladı. '' Bu mevzu da hastalık kadar hayat memat meselesi. Eğer sahip olduğun hakları kaybetmek istemiyorsan tabi...''

Kafam karışmıştı iki dakikada.

'' Anlamıyorum! Söylediklerinizden hiçbir şey anlamıyorum.''

'' Otur da anlatayım o zaman!'' dedi babam sert simasıyla.

Sanki her şeyin suçlusu benmişim gibi yüzüme bakıyordu. Buraya geleli-hem de zorla getirileli- birkaç saat olmuştu ve her nasıl oluyorsa artık; sorunu açan da, o sorunun çözümü de benmişim gibi bir hava yaratılıyordu ortamda. Babam ile güzel ayrılmamıştık vakti zamanında. Yaşanılanların hıncını alıyordu sanki benden. Ondan kaçıp anneme sığınmamın bedeliydi belki de ama ben özgür kız ruhunda olduğumdan onun da yanına sığamamıştım zaten ve kendime bambaşka bir hayat kurmuştum ailemden bağımsız. Tabi babamın yolladığı paraları inkar edemem. Bunlar da hep annemden kaçışımın mükafatıydı aslında. Hayatta hiçbir şeyin çıkarsızca yapılmadığını da böylelikle öğrenmiştim. O yüzden sevgiymiş, aşkmış klişe geliyordu kulağıma. Yaşamadığım, tatmadığım bir şeyi sevebilmem nasıl mümkün değilse, nefret edebilme potansiyelim de o kadar uzak bir ihtimaldi. Tabii buradan kaçış sebebim sadece bunlar değildi. O sebebi yaşadığım sürece kendime saklayacaktım. Kendimi vicdanımda aklamayı başarana kadar da sürecekti bu durum.

'' Biz seni geri döndürmek için yalan söylemek durumunda kaldık. Çünkü o an için başka çaremiz yoktu.''

Her yüzlerini görmeye alışkın olduğumdan olsa gerek söylemiş oldukları yalana ne şaşırdım ne de içinde bulunduğumuz bu komik olmayan durumu yadırgadım. Takıldığım tek kısım mecbur oluşlarıydı ki aksi halde zaten benimle işlerinin olmayacağı karşılama merasimlerinden açıktı. 

'' O kısmı anladım zaten. Yani bu üstün performansınızın benim gül yüzüme hasret olmanızla alakalı olduğuna hiç inanmamıştım. Ama inşallah yalanınıza değecek ciddiyette bir konudur da ben onca yolu boşuna tepmemişimdir!''

Sözlerimin ağırlığı altında ezildiğinden midir nedir sertçe cevaplandırdı beni ve şirketimizin batmak üzere olduğundan bahsetti kısaca. Haliyle şoka girdim bir süre. İnanamadığım için de salonu turlamaya başladım. Şaka yaptığını düşünmek istiyordum ama tavrı, duruşu gayet netti.

''Sen neden bahsediyorsun ya ? Ne demek iflasın eşiğindeyiz ?''

'' Her şey anlattığım gibi. Ne eksik ne fazla...''

'' Ama nasıl olur. Daha geçen ay dedin. Her şey yolundaydı.''

'' İş piyasası böyle bir şey, Nehir. Her şey anlık gelişir ve bazen attığın tek yanlış bir adım senin sonun olur.''

Başımı salladım iki yana. Kabul edemiyordum bunu. Ben lüks yaşama alışmış bir insandım sonuçta ve babamın bahsettiği kadar kötüyse durum biz bitmiştik. Ben bitmiştim! 

''  Ama bunun böyle sonuçlanmaması için bir çaremiz var Nehir,'' dedi bana bakarken ama oldukça da sıkıntılıydı görüntüsü. Ömrü hayatımda babamı belki birkaç kez bu halde görmüşümdür. Eli kolu bağlı yani. 

'' Neymiş o çare ? ''

'' Sensin, Nehir. O çare sensin kızım!''

Seneler sonra kızım lafını duymanın mutluluğunu yaşayamadan yere çakılmıştım. Babamın çare diye nitelendirdiği çıkış yolumuz, aynı sektörde çalıştıkları iş adamının oğlu ile beni baş göz etmekmiş. Tanımadığım, sevmediğim bir adamla, beni bir ömür, ne idüğü belirsiz bir geleceğe hapsetmekmiş meğerse. Başta şiddetle karşı çıkmıştım bu teklife. Ama babam olacak adam bunu kabul etmezsem diye tüm önlemleri alıp hazırlıkları- bana sorma gereği duymadan- yapmış zaten. O adamla oturup senet imzalamış. Hem de benim karşılığımda. Bunu yapan herhangi biri olsaydı koymazdı; ancak yapan özbeöz babamdı. Sırf o üzülmesin diye her şeye evet demiştim. Zaten babam; 'Yürümezse boşanırsın. Ben de o zamana kadar her şeyi toparlamış olurum,' deyip duruyordu. Buna güvenerek yola çıkmıştım. Çıkmıştım ama bu durum hiç içime sinmiyordu.

Çocuğu gördüğümde yaşadığım hayal kırıklığı bu durumu ikiye katlamıştı. Şişman, gözlüklü ve sevimsiz bir tipti. Hatta o kadar alışık olmadığım bir bünyeye sahipti ki, nişan pastamızın en büyük kısmını davet biter bitmez odamıza istemişti ve dünyadan kendisini soyutlayarak ellerinle yumulmuştu zavallı pastaya. Çocuk gibi parmaklarını bulaştıra bulaştıra yemişti. Gördüğüm tablo o kadar mide bulandırıcıydı ki yüzümü buruşturmaktan, kendimi de irkilmekten alamamıştım. Bu yaşanılanların birer kabus olduğunu düşünmek istiyordum. Uyandığımda her şeyin geçeceğini, bu saçma oyunun son bulmasını ümit ediyordum ve görünüş o ki, bu duam Allah tarafından kabul edilmiş, ben bilmediğim bir dünyaya uyur uyumaz dahil olmuştum. Hem de ne dünya...

Koruyucu Meleğim-TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now