Kitap 1: Beyaz Taç, Bölüm 1 - Yaşlı Dilenci

72.9K 2.4K 839
                                    

Kitap 1: Beyaz Taç, Bölüm 1 - Yaşlı Dilenci

Gökyüzüne çıkmış olan Ay, tüm ışığıyla sokakta yırtık kıyafetleriyle ayakta dikilen, duvara asılı büyük bir afişin önünde duran ve küçük ellerini sevinçle yukarı kaldırmış olan çocuğa vuruyordu.

"Yaşasın!" çocuk sevinçle bağırdı, büyük hayalleriyle ve başarmak istediği devasa şeyler ile dolan küçük kalbi, onları yapabileceğini düşünmesiyle birlikte deli gibi atıyordu. "Sonunda yedi yaşıma bastım." dedikten sonra biraz bekledi çocuk, düşündü. "Yani sanırım bastım." Çocuk kötü düşünceleri kafasından attı ve tekrar sevinçle haykırmaya başladı. "Yüce krallığımızın Şövalye Okulu'na başvurma hakkı kazandım! Çok çalışacağım ve büyük bir savaşçı olup Kral Dustin'i, Prenses'i ve Prens'i koruyacağım. Kimse karşımda duramayacak. Haha..." Çocuk sevinç içinde konuştu ve hemen başvuru yapılan yere doğru yarısı kopuk terlikleriyle koşmaya başladı.

Onun siyah saçları karanlıkta parlıyordu. Gözleriyle son derece uyumlu olan, son derece karanlık bir siyahlığın içinden geliyormuş gibi görünen gözleri, çıkık elmacık kemikleri, küçük ama kendini belli eden burnu, esmer teni, her şeyi birbiriyle uyumluydu. Tabii ki bu uyum henüz başka insanlar tarafından görülemiyordu, o daha yedi yaşındaydı. Ya da oralarda bir yerdeydi, kendisi de bundan emin değildi. Vücudu henüz küçüktü. Biraz büyümeyle ve sıkı bir banyo yapıp güzel kıyafetler giymeyle, yakışıklı olarak görüleceği ihtimali kendini gösteriyordu.

Doğduğunda gözleri simsiyahmış. En azından onu bulan kaçık, yaşlı bir dilenci böyle söylemişti. Çocuk bu yaşına kadar, acıma dışında başka bir şey içeren gözlerle karşılaşmamıştı. Zaten tanıdığı tek kişi de, onu bulan korkutucu dilenciydi. Hikayeler. Bunlara, çocuğun hayata tutunma sebepleri denebilirdi. Çocuk yüzlerce, hatta binlerce yıl eskiden, şimdiki nesile miras kalan o heyecan, korku; bazen de üzüntü dolu hikayeleri hiç bilmeseydi, hayatı bir zindan olabilirdi. Bu hikayeleri de ona sadece  tanıdığı tek insan olan o yaşlı dilenci anlatıyordu. Tabii ki büyük bir nefret ve tiksintiyle... Tanıdığı tek kişi olan Yaşlı Dilenci bile onu hiç sevmemiş ve hep kötü davranmış, onu dilenmeye zorlamıştı. Yine de tanıdığı tek insan olduğu için, çocuk onu bir şekilde seviyordu. Sonuçta ona hikaye anlatan tek kişi oydu ve o hikayelerden mahrum kalmak istemiyordu.

Çocuk hikayeleri, özellikle de Yaşlı Dilenci'nin hikayelerini çok seviyordu. Düşününce zaten bildiği tüm hikayeler Yaşlı Dilenci'nin ona anlattıklarıydı, ama bir önemi yoktu, çocuk böyle düşününce bir sürü hikaye bildiğini kendine kanıtlamış oluyor, böylece tatmin hissediyordu. O bir sürü hikaye biliyordu; tek eli olduğu için dalga geçilen ama sonunda tek başına yüz binlerce kişiyi yenen Fuan, uçmayı başaran ilk kişi Qiawshi, halkın arasından çıktıktan sonra Kralın Sağ Eli rütbesine ulaşabilen Tou... Özellikle Tou'nun hikayesi çok güzeldi, çocuk kendine en yakın hikaye kahramanını Tou olarak gördüğü için, en çok onu seviyordu. Üstelik Tou hayattaydı, o da çocuk ile aynı ülkede, hatta aynı şehirdeydi. Çocuk Tou'yu bir kere şehir merkezinde görmüştü ve bunun üzerine, kalbi yerinden çıkacakmış gibi olmuştu. Büyücülerin içinden de sadece bir büyüyle kocaman, devasa bir şehri yok eden Waaton ve daha birçok kahraman. Zend'in en büyük hayali buydu, şerefini ve gururunu ayaklar altına alıp her dilendiği gün, kendine yemin ederdi. Bir gün kendi hikayesini oluşturacaktı. İnsanlar onun adını hayranlıkla anacaktı. Herkes söyleyecekti onun ismini, herkes bilecekti.

"Acaba Tou gibi bir savaşçı mı olsam?" çocuk heyecanla kendi kendine konuşmaya başladı. Savaşçı olmayı çok istiyordu. Onların ne yaptığını bilmiyordu ama, onlar her yerde son derece fazla saygı görüyorlardı ve çok güçlü görünüyorlardı. Zend de onlar gibi olmayı çok istiyordu. "Yoksa bir büyücü olup öldürücü büyüler mi yapsam? Hangi büyüye eğilimim var acaba?" Onun gözünde, başka bir ihtimal yoktu. Bir büyüsü olması ya da olmaması önemli değildi, kesinlikle bir büyüsü vardı, böyle düşünüyordu. Asıl soru, bunun hangi stil olduğuydu. "Umarım Işık Stili değildir, insanları iyileştirmek değil savaşmak istiyorum." Çocuk heyecanla kıkırdadı. Savaşmanın ne demek olduğunu bilmiyordu bile, sadece çok havalı bir şey olduğunu düşünüyordu.

Argenta 1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin