3. Bölüm ^ Memorjın Meselesi

13.1K 860 88
                                    




3.Bölüm
Memorjın Meselesi

Bazı anlar vardır, yapmamamız gerekenleri yapar ve işler çığırından çıktığında neler olacağını asla tahmin etmediğimiz gerçeğinin arkasına saklanırız. Oysa açıktır; kötü başlangıçlar her zaman kötü sonuçlar doğurur. Sahiden...

Her zaman mı?

Esen poyraza inat, başlığından özgürlüğe sızan dalgalı saç tutamlarını yünün altına tıkmak için delicesine bir arzu doldurmuştu bedenini. Sanki Gök Tanrı onunla kavga ediyor o saçlarını gizledikçe Ülgen ters yönden esip şapkayı düşürüyor ve kız çılgına dönüyordu.

Boylamasına omuzlarının üzerinde taşıdığı çıkını kaldırmak istiyordu fakat o kadar gücü kendinde bulamayacaktı yine de su bulmaya gittiği için pişman değildi.

Birkaç gün dönümü öncesinde yeni kışlıklar aramaya giden savaşçıları fırsat bilen istilacı on – on beş serseri ocaklarına saldırmıştı. Boya yapılan akın insanların gözünü öyle korkutmuştu ki, erkeklerin dışında kimse dışarıya kafasını dahi uzatamıyor, gönderdikleri ulağın savaşçılarıyla beraber bir an evvel kabileye dönmesini sabırla bekliyordu. Mimoza da sabırlıydı, elbette küçük kardeşinin burnunun ucunu dahil yaylak evlerinden çıkarmasını izin vermemişti ama kendi çıkmak zorundaydı. Otağında kocası, abisi veya babası yoktu. Kimsesi yoktu.

Altay'ın zorlu bozkırında insanlar hayatta kalabilmek için akrabalık soyuna göre toplanarak, kabileleri oluşturur, kabile insanları birbirlerine kan veya evlilik bağıyla bağlı olur, geniş bir aile halinde yaşardı. Ama yaşadığı boyda, Mimoza bir yabancıydı.

Yine de kabile onu ve kardeşini babasının ölümünden bu yana kollamış, hep aileden hissettirmişti. Mimoza biliyordu ki, yaylak konaklarından ayrılıp, göç vakti geldiğinden etrafa karmaşa hakim olmamış olsa, boyun erkekleri yeni güzergah tayin etmek ve göç sırasında kullanacakları besili hayvanları almaya gitmemiş olsa yahut daha bu sabah suyunu paylaşmak isteyen Aşina'yı reddetmemiş olsa, onun evi de susuz kalmazdı. Yine de başkalarından medet dilenmekten nefret ediyordu. Nicedir kendi çekirdek ailesini kendi geçindiriyor öte yandan kabiledekiler gibi bir bağa sahip olduğu günlerin özlemini çekiyordu.

Bir an üvey annesini ve babasını hatırladıysa da eski anılarından kurtulmak kolaydı; omuzlarındaki ağırlığı ve ellerinin sızısını hissetmesi yeterli gelmişti.

Çıkını kaldırmak yerine yere diz çöküp, kendi çıkının altından sıyrıldı. Çıkının iki ucuna sıkı iplerle bağlanmış iki kovadan birindeki su, Mimoza toprağa ayaklarını sürttüğü an yarıya kadar dökülmüştü bile. Dudaklarını ısırıp başlığını indirdiğinde gözlerine dolan yaşları zorlukla itiyordu. Gecenin bir köründe yerleşkeden çıkmış ormana dalmış ve tüm o yabani hayvan çığlıkları arasında korka korka kuyuya ulaşmıştı ama taşıyabildiği en üst sınır olan iki kovadan birinin daha orman yolundan çıkamamışken yarısına kadar dökülmesi umutlarını kırmıştı. Üstüne üstlük, henüz sekiz yaşındaki üvey kardeşi de evlerinde tek başınaydı. Onu düşünmek bir nebze olsun kendine getirdi kızı, kardeşi için bir an evvel ocağa ulaşmalıydı. Patlıcan moru pelerininde gezinen çilek sarısı saçlarını kolunun tersiyle alnından itibaren geriye süpürdü, böylelikle şakaklarına uzanan ter boncuklarını da silmiş olmuştu.

Yün pelerinin şapkasını tekrar başına geçirmek için örgü iplikleri bağlarken birkaç mil arkasında kalmış ormandan ağaçları kökünden sallandıracak coşkuda vahşi kahkahalar çınladı. Pürüzlü homurtulara at nalı sesleri karışırken, kızın soluğu adeta bıçak misali kesilmişti. Tehlike kapılarını çalan, çalmakla kalmayıp kıracak derecede kuvvetlenen endişeyle buz kesmiş, ne arkasına bakabiliyor ne kaçabiliyor... Ayağa bile kalkamıyordu.

Mimoza Çiçeğimin KatiliWhere stories live. Discover now